Göller Kuruyor, Kaynaklar Yok Oluyor: Temiz Su İçin Çözümler Neler?
Birçok araştırmaya göre günümüzde iki milyara yakın insan güvenli içme suyuna erişim imkanına sahip değil, çok daha fazlası da düzenli su ihtiyacını karşılayamıyor. Ben de tüm dünyanın karşı karşıya olduğu su krizi ile ilgili zaman zaman görüşlerimi dile getiriyorum. Çünkü insanlığın dörtte birini doğrudan tehdit eden bu sorun her geçen gün büyüyor.
Özellikle su kıtlığı yaşanan bölgelerde içme suyu ve temiz su eksikliği nedeniyle ciddi sağlık sorunlarının acı verici sonuçları kendini gösteriyor. Hindistan’dan Afrika’ya ve Güney Amerika’ya kadar birçok farklı bölgede temiz su, atık su yönetimi ve temel hijyen ihtiyaçları karşılanamıyor.
Bunlara ek olarak büyük gölleri ve su rezervlerini de hızla kaybediyoruz. İklim değişikliğinin, bilinçsiz kullanımın ve denetimsiz atık yönetiminin bir sonucu olarak 1990’lardan bu yana dünya genelindeki büyük göllerin ve su kaynaklarının neredeyse yarısı küçülmüş durumda. Bu hem en geniş haliyle ekosistemi hem de dar açıdan bakarsak çevresinde yaşayan insanların geleceğini doğrudan tehdit ediyor.
Bize düşen ise hem temiz suya erişim engeli nedeniyle can kayıplarının önüne geçmek hem de gelecekte su krizi yaşamamak için temiz su kaynaklarını korumak ve erişimi kolaylaştırmak. Bunun için de var olan projelerin desteklenmesi, yeni fikirlerin devletlerce kararlı biçimde uygulanması gerekiyor. Orta ve uzun vadede tüm ekosistemi güvence altına almak için bu şart. Kısa vadede ise her türlü inovatif çözüme destek olmak şart.
Son dönemde devletlerin daha bilinçli hareket etmesiyle çeşitli büyük projeler uygulanmaya başlandı. Hindistan’da sanitasyon tesisleri kuruluyor, atık yönetimi için kararlı adımlar atılıyor. Ruanda’da da yeni arıtma tesisleri ve dağıtım şebekeleri inşa ediliyor. Singapur’da atık su yönetimi ve sanitasyon projesi ile ilgili gelişmelere de daha önce değinmiştim. Bu tip örnekler arttıkça insanlığın geleceğini tehdit eden su kıtlığının önüne geçmek için daha fazla umuda sahip olabiliriz.
Bir de geleneksel yöntemlerin yanında acil ihtiyaçlar için geliştirilen çözümler dikkat çekiyor. Örneğin Şili, Fas, Güney Afrika gibi farklı bölgelerde, atmosferdeki su buharının teknolojik çözümlerle güçlendirilerek bulut tohumlama ile yağmur miktarının artırılması için çalışmalar yapılıyor. Ayrıca daha önce ele aldığım sis toplama teknolojisi de doğa ile teknolojinin iş birliği sayesinde uygun bölgelerde su ihtiyacının karşılanmasına yardımcı olmaya aday. Yüksek rakıma sahip açık alanlarda rüzgarın da desteğiyle hareket eden havadaki su taneciklerinin ağlara takılması ile acil ihtiyaçları karşılayacak miktarda su elde etmek mümkün.
Başta Orta Doğu ülkeleri olmak üzere farklı coğrafyada uygulamaya konulan deniz suyu arıtma tesisleri de tuzu suyu tatlı suya dönüştürmek için yürütülen çalışmalardan biri. Her ne kadar şimdilik maliyetler yüksek olsa da ve elde edilen tuzun kullanım alanı netleşmese de yenilikçi teknolojilerle birlikte bu sorunlar da çözüme kavuşturulacaktır. Böylece hem büyük tesisler hem de daha küçük ve taşınabilir araçlar sayesinde deniz suyu tuzdan ve mikroorganizmalardan arındırılarak temiz su ihtiyacı için daha kolay şekilde değerlendirilebilir.
İsrail ve İspanya gibi ülkelerin temiz su elde etmek için kullandığı yöntemlerden biri ise açık denizlerde ve iç bölgelerde akiferlerde yani yer altında kayaçlar arasında sıkışmış suları pompalar yüzeye çıkarmak. Yeni nesil teknolojilerle jeolojik tabakalar arasında bulunan su rezervleri bulunuyor ve pompalarla yüzeye çıkarıldıktan sonra arındırılarak kullanılıyor. Maliyeti düşük olmasa da bölgesel ihtiyaçları karşılamak için bu kaynaklara gün geçtikçe daha çok başvuruluyor.
Bunların dışında Kenya Kibera’daki pilot bölgede bambaşka bir sanitasyon projesi tüm güçlüklere rağmen uygulanıyor. İsviçreli bilim insanlarının geliştirdiği SODIS projesi ile çatılara yerleştirilen pet şişeler, basit ve ucuz dezenfeksiyon yöntemi olarak kullanılıyor. Şişelere yerleştirilen sular en az altı saat boyunca güneş altında bekletiliyor. Böylece sudaki bakteri, virüs ve parazitler öldürülüyor, şişelerdeki su da kullanılabilir duruma geliyor. Her ne kadar yağışlı mevsimlerde kullanılamasa da ve kimyasal maddelerle kirletilmiş sular üzerinde etkili olamasa da bu yöntemle en temel su ihtiyaçlarını karşılanabiliyor olması bile bölge halkı için umut verici.
Bunlara ek olarak İngiltere Northumbria Üniversitesi’nde geliştirilen ve havadaki nemi çekerek suya dönüştüren Solar2Water sistemi de dikkate değer. Güneş enerjisi ile çalışan portatif sistem sayesinde ihtiyaç duyulan her alanda 24 saat günlük kullanım için su elde edilebileceği ifade ediliyor. Ayrıca Güney Afrika’da atık suların en azından gri su olarak kullanılabilmesini sağlayan projeler de son dönemde öne çıkan çalışmalar arasında.
Geleneksel ve geleneksel olmayan atık su arıtma ve temiz su elde etme yöntemlerinin ortak noktası ise su krizini çözmek için her türlü sonucu denemeye odaklanma. Özellikle yenilikçi fikirler ve kararlı adımlar ile geleceğe daha güvenle bakmak için bir fırsata sahip olabiliriz.
Özellikle su kıtlığı yaşanan bölgelerde içme suyu ve temiz su eksikliği nedeniyle ciddi sağlık sorunlarının acı verici sonuçları kendini gösteriyor. Hindistan’dan Afrika’ya ve Güney Amerika’ya kadar birçok farklı bölgede temiz su, atık su yönetimi ve temel hijyen ihtiyaçları karşılanamıyor.
Bunlara ek olarak büyük gölleri ve su rezervlerini de hızla kaybediyoruz. İklim değişikliğinin, bilinçsiz kullanımın ve denetimsiz atık yönetiminin bir sonucu olarak 1990’lardan bu yana dünya genelindeki büyük göllerin ve su kaynaklarının neredeyse yarısı küçülmüş durumda. Bu hem en geniş haliyle ekosistemi hem de dar açıdan bakarsak çevresinde yaşayan insanların geleceğini doğrudan tehdit ediyor.
Bize düşen ise hem temiz suya erişim engeli nedeniyle can kayıplarının önüne geçmek hem de gelecekte su krizi yaşamamak için temiz su kaynaklarını korumak ve erişimi kolaylaştırmak. Bunun için de var olan projelerin desteklenmesi, yeni fikirlerin devletlerce kararlı biçimde uygulanması gerekiyor. Orta ve uzun vadede tüm ekosistemi güvence altına almak için bu şart. Kısa vadede ise her türlü inovatif çözüme destek olmak şart.
Son dönemde devletlerin daha bilinçli hareket etmesiyle çeşitli büyük projeler uygulanmaya başlandı. Hindistan’da sanitasyon tesisleri kuruluyor, atık yönetimi için kararlı adımlar atılıyor. Ruanda’da da yeni arıtma tesisleri ve dağıtım şebekeleri inşa ediliyor. Singapur’da atık su yönetimi ve sanitasyon projesi ile ilgili gelişmelere de daha önce değinmiştim. Bu tip örnekler arttıkça insanlığın geleceğini tehdit eden su kıtlığının önüne geçmek için daha fazla umuda sahip olabiliriz.
Yenilikçi Fikirler Sayesinde Acil İhtiyaçlar Karşılanabilir
Bir de geleneksel yöntemlerin yanında acil ihtiyaçlar için geliştirilen çözümler dikkat çekiyor. Örneğin Şili, Fas, Güney Afrika gibi farklı bölgelerde, atmosferdeki su buharının teknolojik çözümlerle güçlendirilerek bulut tohumlama ile yağmur miktarının artırılması için çalışmalar yapılıyor. Ayrıca daha önce ele aldığım sis toplama teknolojisi de doğa ile teknolojinin iş birliği sayesinde uygun bölgelerde su ihtiyacının karşılanmasına yardımcı olmaya aday. Yüksek rakıma sahip açık alanlarda rüzgarın da desteğiyle hareket eden havadaki su taneciklerinin ağlara takılması ile acil ihtiyaçları karşılayacak miktarda su elde etmek mümkün.
Başta Orta Doğu ülkeleri olmak üzere farklı coğrafyada uygulamaya konulan deniz suyu arıtma tesisleri de tuzu suyu tatlı suya dönüştürmek için yürütülen çalışmalardan biri. Her ne kadar şimdilik maliyetler yüksek olsa da ve elde edilen tuzun kullanım alanı netleşmese de yenilikçi teknolojilerle birlikte bu sorunlar da çözüme kavuşturulacaktır. Böylece hem büyük tesisler hem de daha küçük ve taşınabilir araçlar sayesinde deniz suyu tuzdan ve mikroorganizmalardan arındırılarak temiz su ihtiyacı için daha kolay şekilde değerlendirilebilir.
İsrail ve İspanya gibi ülkelerin temiz su elde etmek için kullandığı yöntemlerden biri ise açık denizlerde ve iç bölgelerde akiferlerde yani yer altında kayaçlar arasında sıkışmış suları pompalar yüzeye çıkarmak. Yeni nesil teknolojilerle jeolojik tabakalar arasında bulunan su rezervleri bulunuyor ve pompalarla yüzeye çıkarıldıktan sonra arındırılarak kullanılıyor. Maliyeti düşük olmasa da bölgesel ihtiyaçları karşılamak için bu kaynaklara gün geçtikçe daha çok başvuruluyor.
Bunların dışında Kenya Kibera’daki pilot bölgede bambaşka bir sanitasyon projesi tüm güçlüklere rağmen uygulanıyor. İsviçreli bilim insanlarının geliştirdiği SODIS projesi ile çatılara yerleştirilen pet şişeler, basit ve ucuz dezenfeksiyon yöntemi olarak kullanılıyor. Şişelere yerleştirilen sular en az altı saat boyunca güneş altında bekletiliyor. Böylece sudaki bakteri, virüs ve parazitler öldürülüyor, şişelerdeki su da kullanılabilir duruma geliyor. Her ne kadar yağışlı mevsimlerde kullanılamasa da ve kimyasal maddelerle kirletilmiş sular üzerinde etkili olamasa da bu yöntemle en temel su ihtiyaçlarını karşılanabiliyor olması bile bölge halkı için umut verici.
Bunlara ek olarak İngiltere Northumbria Üniversitesi’nde geliştirilen ve havadaki nemi çekerek suya dönüştüren Solar2Water sistemi de dikkate değer. Güneş enerjisi ile çalışan portatif sistem sayesinde ihtiyaç duyulan her alanda 24 saat günlük kullanım için su elde edilebileceği ifade ediliyor. Ayrıca Güney Afrika’da atık suların en azından gri su olarak kullanılabilmesini sağlayan projeler de son dönemde öne çıkan çalışmalar arasında.
Geleneksel ve geleneksel olmayan atık su arıtma ve temiz su elde etme yöntemlerinin ortak noktası ise su krizini çözmek için her türlü sonucu denemeye odaklanma. Özellikle yenilikçi fikirler ve kararlı adımlar ile geleceğe daha güvenle bakmak için bir fırsata sahip olabiliriz.