Deniz Suyunu Dönüştürerek Su Kriziyle Mücadele Edebilir miyiz?
Dünya nüfusu hızla artarken kullanılabilecek temiz su kaynakları ise hızla azalıyor. Küresel iklim değişikliği, doğal kaynakların kontrolsüzce kullanılıp israf edilmesi, çevre kirliliği gibi nedenlerle birçok bölgede su stresi ve su kıtlığı yaşanmaya başladı bile. Öyle ki Birleşmiş Milletler raporlarına göre 2030 yılında 700 milyon kişi, su kıtlığı nedeniyle yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalacak. Peki, karşı karşıya olduğumuz bu su kriziyle mücadele etmek için neler yapabiliriz?
Dünya yüzeyinin %70’i su ile kaplı. Ancak bunun yalnızca %2.5’i tatlı su. Kalanı ise denizler ve okyanuslardan oluşuyor. Yani tuzlu su. İşte, hemen herkesin en az bir kere düşündüğü kurtuluş yolu da buradan geçiyor: Deniz suyunu arıtmak.
Birçok bilim insanı ve özel girişim, desalinasyon adı verilen bu arıtma işlemini hem düşük maliyetle hem de doğaya zarar vermeden gerçekleştirmek için çalışıyor. Ancak henüz bu konuda çok başarılı olduğumuz söylenemez. Çünkü deniz suyu arıtma işleminde karşımıza iki temel sorun çıkıyor. İlki yüksek maliyet.
Bugüne kadar elde edilmiş sonuçlara göre 1 milyon galon yani 3.78 milyon litre tatlı su elde etmek için yaklaşık 15 bin kilovat/saat enerji harcanması gerekiyor. Günde kişi başı 300 litreden fazla su tükettiğimiz düşünülürse de deniz suyundan tatlı su elde etmek için yılda yaklaşık 23 milyar kilovat/saat enerji tüketilmesi gerekiyor. Bu da maliyet olarak karşılanması oldukça güç bir miktar. Üstelik yaşamakta olduğumuz enerji krizi de ortadayken insanlık olarak henüz bu maliyeti karşılayabilecek güçte olmadığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz.
Deniz suyu arıtma maliyetine ek bir diğer sorun ise çevresel etkenler. Deniz suyu arıtma tesislerine su çekilirken plankton ve yavru balıklar da filtrelere takılabildiği için su altı canlı yaşamı ve haliyle besin zinciri ciddi oranda zarar görmeye açık. Bunun dışında bir diğer büyük çevresel sorun ise deniz suyu, içindeki tuzdan arındırıldıktan sonra elde kalacak yüksek miktardaki konsantre halde tuz.
Brine adı verilen bu aşırı doymuş tuzun tekrar denize-okyanusa pompalanması, su altı yaşamını derin şekilde etkileyerek büyük zararlar verir. Yani okyanuslardaki tuzlu suyu arıtıp tatlı suya dönüştürürken geride kalan tuz ile ne yapılacağı konusuna henüz bir çözüm bulunabilmiş değil. Ayrıca deniz suyu arıtma aşamalarında kullanılan çeşitli kimyasal maddeler de geride kalan doymuş tuzun zararlarını daha fazla artırıyor. Tekrar suya pompalanması durumunda deniz tabanına çökerek oksijeni tüketen, böylece su altı yaşamını epey olumsuz şekilde etkileyen bu tuzu başka bir şekilde değerlendirmenin yolunu bulmak zorundayız.
Günümüzde 170’ten fazla ülke ve bölgede deniz suyunu tuzdan arıtma tesisleri kullanılıyor. Teknolojik gelişmeler ve yeni yöntemler değerlendirilerek şimdilik işin maliyet kısmına daha fazla odaklanılıyor. Örneğin şu an sayısı 20 bine ulaşan tuzdan arındırma tesislerinin tamamına yakını karada yer alırken son dönemde gündeme alınan nükleer reaktörlü gemilerle deniz suyu arıtma fikri, açık denizlerde çalışarak daha ucuza tatlı su elde etmeyi hedefliyor. Nükleer reaktör ile kendi enerjisini üreten bu gemiler kullanılarak litre başına maliyet, karadaki tesislerdeki maliyetin çok daha aşağısına çekilebilir. Bu gemiler, sundukları hareket kabiliyetiyle de farklı bölgelerde kolayca çalışabilir. Bu da su kıtlığı yaşanan bölgeler için bir çözüm olabilir.
Kısacası deniz suyu arıtma işlemi, maliyeti düşürme çerçevesinde gelişime açık görünüyor. Başta Suudi Arabistan olmak üzere birçok ülkenin yatırım yapmaya başladığı nükleer reaktörlü gemilerden oluşan arıtma tesisleri, diğer tüm tehlikeleri çeşitli soru işaretleri oluştursa da maliyet ve lojistik gibi konularda umut ışığı olabilir. Bu alanın gelişmesi de su kıtlığı çeken ve yakın gelecekte bu sorunla yüzleşeceği tahmin edilen ülkeler için kurtuluş anlamına gelebilir. Tabii arıtma işleminin ardından elde kalan doymuş tuzun tekrar denizlere pompalanması yerine geri dönüşüme kazandırılması şartıyla.
Dünya yüzeyinin %70’i su ile kaplı. Ancak bunun yalnızca %2.5’i tatlı su. Kalanı ise denizler ve okyanuslardan oluşuyor. Yani tuzlu su. İşte, hemen herkesin en az bir kere düşündüğü kurtuluş yolu da buradan geçiyor: Deniz suyunu arıtmak.
Birçok bilim insanı ve özel girişim, desalinasyon adı verilen bu arıtma işlemini hem düşük maliyetle hem de doğaya zarar vermeden gerçekleştirmek için çalışıyor. Ancak henüz bu konuda çok başarılı olduğumuz söylenemez. Çünkü deniz suyu arıtma işleminde karşımıza iki temel sorun çıkıyor. İlki yüksek maliyet.
Bugüne kadar elde edilmiş sonuçlara göre 1 milyon galon yani 3.78 milyon litre tatlı su elde etmek için yaklaşık 15 bin kilovat/saat enerji harcanması gerekiyor. Günde kişi başı 300 litreden fazla su tükettiğimiz düşünülürse de deniz suyundan tatlı su elde etmek için yılda yaklaşık 23 milyar kilovat/saat enerji tüketilmesi gerekiyor. Bu da maliyet olarak karşılanması oldukça güç bir miktar. Üstelik yaşamakta olduğumuz enerji krizi de ortadayken insanlık olarak henüz bu maliyeti karşılayabilecek güçte olmadığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz.
Deniz suyu arıtma maliyetine ek bir diğer sorun ise çevresel etkenler. Deniz suyu arıtma tesislerine su çekilirken plankton ve yavru balıklar da filtrelere takılabildiği için su altı canlı yaşamı ve haliyle besin zinciri ciddi oranda zarar görmeye açık. Bunun dışında bir diğer büyük çevresel sorun ise deniz suyu, içindeki tuzdan arındırıldıktan sonra elde kalacak yüksek miktardaki konsantre halde tuz.
Brine adı verilen bu aşırı doymuş tuzun tekrar denize-okyanusa pompalanması, su altı yaşamını derin şekilde etkileyerek büyük zararlar verir. Yani okyanuslardaki tuzlu suyu arıtıp tatlı suya dönüştürürken geride kalan tuz ile ne yapılacağı konusuna henüz bir çözüm bulunabilmiş değil. Ayrıca deniz suyu arıtma aşamalarında kullanılan çeşitli kimyasal maddeler de geride kalan doymuş tuzun zararlarını daha fazla artırıyor. Tekrar suya pompalanması durumunda deniz tabanına çökerek oksijeni tüketen, böylece su altı yaşamını epey olumsuz şekilde etkileyen bu tuzu başka bir şekilde değerlendirmenin yolunu bulmak zorundayız.
Günümüzde 170’ten fazla ülke ve bölgede deniz suyunu tuzdan arıtma tesisleri kullanılıyor. Teknolojik gelişmeler ve yeni yöntemler değerlendirilerek şimdilik işin maliyet kısmına daha fazla odaklanılıyor. Örneğin şu an sayısı 20 bine ulaşan tuzdan arındırma tesislerinin tamamına yakını karada yer alırken son dönemde gündeme alınan nükleer reaktörlü gemilerle deniz suyu arıtma fikri, açık denizlerde çalışarak daha ucuza tatlı su elde etmeyi hedefliyor. Nükleer reaktör ile kendi enerjisini üreten bu gemiler kullanılarak litre başına maliyet, karadaki tesislerdeki maliyetin çok daha aşağısına çekilebilir. Bu gemiler, sundukları hareket kabiliyetiyle de farklı bölgelerde kolayca çalışabilir. Bu da su kıtlığı yaşanan bölgeler için bir çözüm olabilir.
Kısacası deniz suyu arıtma işlemi, maliyeti düşürme çerçevesinde gelişime açık görünüyor. Başta Suudi Arabistan olmak üzere birçok ülkenin yatırım yapmaya başladığı nükleer reaktörlü gemilerden oluşan arıtma tesisleri, diğer tüm tehlikeleri çeşitli soru işaretleri oluştursa da maliyet ve lojistik gibi konularda umut ışığı olabilir. Bu alanın gelişmesi de su kıtlığı çeken ve yakın gelecekte bu sorunla yüzleşeceği tahmin edilen ülkeler için kurtuluş anlamına gelebilir. Tabii arıtma işleminin ardından elde kalan doymuş tuzun tekrar denizlere pompalanması yerine geri dönüşüme kazandırılması şartıyla.