Kişisel Blog
Sürdürülebilir Mimaride Gri ve Yeşil Bir Arada: Eko-Brütalizm

Sürdürülebilir Mimaride Gri ve Yeşil Bir Arada: Eko-Brütalizm

Dünyamızın içinde bulunduğu durum bizi kaçınılmaz olarak yeni yollar aramaya, doğaya daha saygılı davranmaya itiyor. Artan çevre bilinciyle yeşil alanların kıymeti anlaşıldıkça da bunu hayatın birçok noktasında hissetme fırsatı buluyoruz. Bu alanlardan biri de tabii ki mimari. Yapı sektörünün sürdürülebilirlik konusundaki adımlarından biri ise gri brütalizm ile yeşil doğayı bir araya getirmeye odaklanan eko-brütalizm anlayışı.

Temelde işlevsellikleriyle öne çıkan brütalist yapılar, insan-doğa ilişkisi kurulmasını destekleyecek tasarımlara sahip olmaz. Yoğun beton kullanılarak net geometrik stillerde büyük tek parçalardan oluşturulan ve genelde çok sayıda blokla tamamlanan yapıları ifade eden brütalizm, cesur tasarımlardan oluşsa da renksizliğin hüküm sürdüğü gri yapılara yöneltir. Demirin, çeliğin ve betonun sınır tanımadan yoğun şekilde kullanıldığı bu mimaride heybetli görünüm ve anıtsal hava hakimdir.

Gri rengin baskın olduğu bu anlayışla ilgili eleştirilerin başında ise karbon emisyonuna olan katkıları ve doğaya aykırı duran tasarımları nedeniyle oluşturdukları soğuk imaj gelir. Estetik görünümü zenginleştirecek unsurların yer almaması, tekdüze bir atmosfer oluşturması, sürdürülebilirliğe katkı sunma yerine emisyonları artırması nedeniyle tüm dayanıklılığına rağmen birçok anlayış tarafından mesafeli yaklaşılır.

Son dönemde etkisi artan sürdürülebilirlik anlayışının bir yansıması olarak hayat bulan eko-brütalizm ise brütalizmin işlevselliğini sürdürülebilirlik ile birleştirmeye odaklanır. Brütalist yapıların yerini alması beklenen eko-brütalist yapılarda insan ve çevre odaklı anlayış öne çıkar. Asma bahçeler, yeşil çatılar, yosun ya da bitki kaplı cepheler gibi yeşil alanlar; geri dönüştürülmüş beton, ahşap ve kurtarılmış çelik gibi sürdürülebilir malzemeler ile güneş panelleri, yağmur suyu toplama kanalları ve pasif soğutma gibi enerji verimliliği yöntemlerinin brütalist yapılarda bir araya getirilmesini eko-brütalizm olarak tanımlamak mümkün.

Brütalist yapıları yıkmanın ham maliyet hem de çevreye etki bakımından yüksek olması da göz önünde bulundurulduğunda bu yapıları daha çevreci ve doğayla uyum içinde tasarımlara dönüştürmek için eko-brütalizm devreye giriyor. Yani mekan ile doğal çevre arasındaki ilişkiye yeni bir boyut kazandırıyor ve sürdürülebilir mimarinin kapılarını aralıyor.

Sürdürülebilirlik İçin Grinin Yeşille Harmanlanması

Bu yaklaşımın yani eko-brütalist yapıların faydaları oldukça fazla. Geri dönüştürülmüş beton ve çelik gibi malzemeler kullanılması, en başta kaynakların korunmasına yardımcı oluyor. Sıfır atık politikasına uygun olacak şekilde bu tip malzemelerin geri dönüştürülüp kullanılması, yeni kaynakların elde edilme ve üretilme gibi ihtiyaçlarını azaltıyor, bu süreçlerde çevreye verilen zararı minimuma indiriyor. Bu da ilk aşamada bile karbon ayak izini azaltmaya önemli katkılar sağlıyor.

Bir diğer katkısı ise yapıların yeşil ile buluşturulmasının getirdiği çoklu etki. En başta binaların ısı emilimi bu yeşil güç sayesinde artıyor. Çatı bahçeleri, yeşil kaplamalar ve diğer uygulamalar ile betonun ısıyı yansıtıp kentsel ısı adasını güçlendirmesinin önüne geçiliyor. Aynı zamanda bu yeşil alanlar, kentsel biyoçeşitlilik için de olmazsa olmaz. Doğanın şehirle buluşmasını sağlayacak korunaklı alanlar, barınma noktaları ve beslenme imkanları oluşturarak doğal çeşitliliği şehirlere kazandırıyor.

Üstelik karbon salımının azalması, kullanılan sürdürülebilir malzemeler ile karbon yakalanması ve yeşil alanların artması, kentlerde hava kalitesini de yükseltiyor. Buna doğayla bütünleşmiş yaşam alanlarının sağladığı pozitif katkılar da eklenince kentlerde yaşayan insanların fiziksel ve zihinsel sağlıkları doğrudan etkileniyor.

Tabii güneş panelleri, rüzgar türbinleri, pasif soğutma araçları gibi unsurların getirdiği enerji verimliliği de önemli faydalar arasında yer alıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının bu yapılara entegre edilmesi sayesinde fosil yakıt türlerine olan ihtiyaç azaldığı için hem kaynakların korunması hem de bu kaynakların üretim ve kullanım süreçlerinin oluşturduğu çevresel etkiler azaltılmış oluyor. Yani doğanın verdiği temiz enerji kullanılarak doğanın korunmasına katkı sağlanıyor.

Tüm bu çevreci etkilerinin yanında şehirlerin renklerinin de insan psikolojisi üzerindeki etkileri unutulmamalı. Gri, soğuk, aykırı tasarımlarla donatılan şehirlerin oluşturacağı psikolojik hava ve bunun kent sakinleri üzerindeki etkileri, eko-brütalist yapıların getireceği yeşil ve yumuşak tonlar ile kırılabilir. Bu da toplumsal aidiyeti artıracak unsurlardan biri olabilir. Yani sürdürülebilir mimari için gri ve yeşilin buluşması, teknoloji ile doğanın harmanlanması, geçmişin etkilerini kırmaya ve daha yaşanılabilir bir dünya oluşturmaya giden yolda beklenilenden daha çok katkı sağlayabilir.