Kişisel Blog
Kentsel Dayanıklılık: Şehirleri ve Sakinlerini Geleceğe Taşımak

Kentsel Dayanıklılık: Şehirleri ve Sakinlerini Geleceğe Taşımak

Dünya nüfusu arttıkça şehirleşme de hız kazanıyor. Artık daha yoğun, daha kalabalık şehirlerde yaşıyoruz. Diğer yandan iklim değişikliğinin etkilerini de her geçen gün daha fazla hisseder olduk. Sıcak hava dalgaları, yoğun yağışlar, kuraklıklar ve diğer ekstrem doğa olayları kentlerde yaşayan insanları zor durumlarda bıraktığı gibi altyapıları da zorluyor ve zaman zaman önemli sorunlar yaşanmasına yol açıyor. Bu da kentlerin doğa olaylarına ve insanlardan kaynaklanan sorunlara karşı daha hazırlıklı olması için birtakım önlemler almayı zorunluluk haline getiriyor. Kentsel dayanıklılık kavramı da işte tam bu noktada devreye giriyor.

Şehirlerin ve şehirler arasındaki ağların doğal afetler, ekonomik çalkantılar ve sosyal açıdan yaşanan zorluklar nedeniyle karşı karşıya kalabildiği şok ve aşırı baskı dalgalarına karşı direnebilmesini ve uyum sağlayabilmesini ifade eden kentsel dayanıklılık; bugün artık şehir planlamasının önemli bir unsuru konumunda. Deprem, sel, salgın hastalık, siber saldırı, hızlı göç gibi şehri ve sakinlerini doğrudan etkileyen stres kaynaklarının mümkünse yaşanmasını önlemek, gerçekleşmesi durumunda ise hızlıca ve güvenle normale dönülmesini sağlamak için alınacak tüm geniş kapsamlı önlemler bu kavram çerçevesinde değerlendirilebilir.

Günümüzde dünyanın birçok şehrinde sorunlu toplu taşıma, yüksek işsizlik, salgın hastalık, gıda krizleri, toplumsal şiddet, su stresi, sel, deprem ve aşırı hava kirliliği gibi zorluklar yaşanıyor. Örneğin, farklı şehirlerin ani yağışlar sonucu su taşkınlarından ciddi şekilde etkilendiğini sıkça gözlemliyoruz. 

Kentsel dayanıklılık stratejileri ise, şehir planlamasında kritik noktalara odaklanarak, şok ve stres anlarında hem şehrin hem de sakinlerinin bu sorunlardan mümkün olan en az seviyede etkilenmesini sağlamayı hedefliyor.

Kentin Tüm Unsurları Planlamaya Dahil Edilmeli

Kentsel dayanıklılık sağlamanın ilk adımı, entegre planlama yapmaktan geçiyor. Altyapı, ulaşım, konut, iş dünyası, endüstriyel ve sosyal hizmetler gibi şehrin tüm unsurları bir bütün olarak ele alınmalı. Bu unsurların zayıf yönleri, şok senaryoları üzerinden analiz edilerek tespit edilmeli, güçlendirilmeli ve dayanıklı hâle getirilmeli. Yoğun yağışlara karşı altyapının bakımlı ve işlevsel tutulması, toplu taşımanın olağanüstü durumlara hazır hâle getirilmesi ve yaşam alanlarının bir afette bütünlüklerinin korunması gibi kapsamlı uygulamaların planlanıp hayata geçirilmesi için resmi görevlilerden toplumun tüm üyelerine kadar herkesin iş birliği içinde hareket etmesi şart. 

Riskler tüm senaryolar göz önünde bulundurularak değerlendirilmeli. İklim değişikliğinden deprem ve orman yangınlarına kadar potansiyel ve gelecekte ortaya çıkması muhtemel tüm riskler planlamalara dahil edilmeli. Kurumuş su yollarının yoğun yağışlarda tehlike oluşturması veya şehir içi ve çevresindeki yeşil alanların kuraklık dönemlerinde yangına açık hâle gelmesi gibi sık rastlanmasa da küçük sinyaller veren tüm risklere karşı dayanıklı bir kent inşa etmek artık olmazsa olmaz.

Elbette, bunu yaparken altyapının da olağanüstü durumlara karşı güçlendirilmesi şart. Köprüler, yollar, kamu binaları, konutlar ve atık su tesisleri gibi tüm unsurlar, doğal afetler ve olağanüstü haller sırasında görevlerini aksatmadan sürdürebilecek şekilde tasarlanmalı. Gerçek zamanlı takip ve müdahale için akıllı teknolojiler, sensörler, dronlar ve diğer cihazlar da bu süreçte önemli araçlar olarak kullanılabiliyor.

Şehrin sakinleri ve yönetim kademesi, bilgi paylaşımında şeffaf ve güncel olmalı. Afetlere hazırlık, acil müdahale, koruma ve kurtarma eğitimleri ile düzenli tatbikatlar bu açıdan büyük önem taşıyor.

Bu temel stratejilerle oluşturulan dayanıklı kentler, olağanüstü durumlara karşı hazırlıklı olurken ani değişimlere karşı esnek yapılar da sergiler. Kamu araçlarından sosyal tesislere kadar tüm unsurların görevleri ihtiyaç anında bilindiği için kargaşa yaşanmaz ve şoklar kısa sürede atlatılabilir.

Kısacası, kentlerin giderek karmaşıklaşan yapıları, artan nüfusları ve karşı karşıya oldukları riskler göz önünde bulundurulduğunda, koruma, gelişme ve geleceğe taşıma amacıyla dayanıklılıklarını artırmak kaçınılmazdır. Kısa vadeli çözümler yerine, veriler ve riskler ışığında uzun vadeli ve kalıcı stratejiler üretilerek daha güvenli bir geleceğe ulaşmak mümkün.