Hayatın her alanında olduğu gibi iş dünyası da toplumsal değişimlere, bireysel ihtiyaçlara ve yeni alışkanlıklara adapte oluyor. Bu yenilikler zaman zaman iş yapış biçimlerinde, zaman zaman çalışma alanlarında, zaman zaman da teknolojinin kullanımında kendini gösteriyor. Esnek çalışma olarak adlandırılan yeni çalışma düzeni de bu kavramlardan biri.
Özellikle pandemi ile birlikte çalışma hayatında hızla önemli bir yer tutmaya başlayan esnek çalışma, çalışanlar ve yöneticiler için farklı açılardan değerlendirilebiliyor. Bazı çalışanlar ve yöneticiler esnek çalışmanın avantajlarına odaklanırken son dönemde esnek çalışma ile ilgili bazı tartışmalar da ortaya çıkmaya başladı. İş dünyasının uzmanları, esnek çalışmanın sanıldığı kadar faydalı olmayabileceğini ve dezavantajlarının gözden kaçırıldığını dile getiriyor. Peki, gerçekten de esnek çalışma gerçekten söylenildiği kadar faydalı mı?
Bu soruya cevap verebilmek için ilk olarak esnek çalışmanın tanımının doğru bir şekilde yapılması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü farklı biçimlerde uygulanabilen farklı esnek çalışma modelleri bulunuyor ve her biri farklı açıdan öne çıkıyor.
Aslında ensek çalışma modellerini esnek saatlerde çalışma, uzaktan çalışma, hibrit çalışma, yarı zamanlı çalışma, dönemsel çalışma, sıkıştırılmış takvimde çalışma gibi türlere ayırmak mümkün. Bu esnek çalışma türlerinin her biri de farklı özelliklere sahip. Uzaktan çalışma tamamen ofis dışından çalışmayı ifade ederken hibrit çalışma ise haftanın bazı günleri ofiste, bazı günleri ise istenilen yerde çalışmak anlamına geliyor.
Dönemsel ve yarı zamanlı çalışma türleri ise günde birkaç saat, haftada birkaç gün, yılda belli aylar çalışmayı karşılıyor. Esnek saatlerde çalışmak da mesainin başlangıç ve bitiş saatlerinin 8-5 ya da 9-6 olarak bildiğimiz klasik düzenden farklı saatleri içermesiyle gerçekleşiyor. Aynı şekilde sıkıştırılmış takvim ise beş günlük mesai süresinin dört güne sığdırılmasıyla mümkün oluyor.
Farklı modellerin de eklenebildiği esnek çalışmanın avantajları da bu çalışma düzeninde kendini gösteriyor. Çalışanlar her gün ofise gitmedikleri için erken uyanmak ve yolda zaman harcamak zorunda kalmıyor. Bu da zamandan tasarruf etmeyi, yolda harcanacak süreyi başka işler için değerlendirmeyi, kişisel zaman oluşturabilmeyi, iş-ev dengesi sağlayabilmeyi, hava ve yol koşulları nedeniyle işe geç kalma gibi durumlardan etkilenmemeyi beraberinde getiriyor.
Çalışanlar, esnek çalışma modelinin avantajları ile çoğu zaman daha verimli, daha üretken, daha dinlenmiş, daha odaklanmış olabiliyor. Üstelik günlük trafiğe eskisi kadar dahil olmadıkları için fosil yakıt kaynaklı karbon salımını azaltmaya da katkı sağlamış oluyorlar.
Yöneticiler ise esnek çalışma koşulları sayesinde hem ofise fiziksel olarak erişemeyeceği için birlikte çalışılamayan yetenekli kişileri ekiplerine dahil edebiliyor, esnekliğin getirdiği özgürlük nedeniyle daha çok tercih edilebiliyor, ayrıca genel maliyetten de tasarruf edebiliyor. Yani daha büyük ofisler, yüksek faturalar ve yan giderler ortadan kalıyor. Ek olarak işler ve iletişim geleneksel yöntemler yerine yeni teknolojiler üzerinden sağlanacağı için kurumların dijital dönüşümü de hız kazanıyor.
Bu avantajlar göz önünde bulundurulduğunda esnek çalışma düzeni için hem yöneticiler hem de çalışanlar için oldukça avantajlı bir model demek mümkün. Ancak tüm bu avantajların yanında son dönemde vurgulandığı gibi esnek çalışmanın dezavantajları da mevcut. Üstelik bu avantajlar göz ardı edildiklerinde verimliliği oldukça fazla düşürebilecek güce sahip.
Aslında esnek çalışmanın en büyük dezavantajı iletişim eksikliği diyebiliriz. Çalışanlar ve yöneticiler aynı anda bir arada olmadıkları için işlerin yürütülmesinde, ekip ruhunun oluşturulmasında ve şirket kültürünün inşa edilmesinde aksaklıklar yaşanması mümkün. Çalışanlar ve yöneticiler hem kendi aralarında hem de ekip olarak düzenli iletişim kuramadıkça bağların zayıflaması, işlerin aksaması, verimliliğin düşmesi kaçınılmaz.
Beyin fırtınası yapılması gereken zamanlarda ya da yeni yollar geliştirilmesi gereken projelerde çalışan katılımının azalması, etkileşimin sağlanamaması nedeniyle çözüme giden adımların bazen geç keşfedilmesi, bazen de hiç keşfedilememesi gibi sonuçlar, dezavantajları oldukça önemli hale getiriyor.
Bunlara ek olarak iş ile özel hayat arasındaki sınırın kalkması nedeniyle evin bir konfor alanı olmaktan çıkıp dikkat dağıtıcı bir mekana dönüşmesi, konsantrasyonu sağlamanın güçleşmesi, çalışanların kendilerini yalnız hissetmesi, tüm işlere ve pozisyonlara uygun olmadığı için çalışanlar arasında pratikte ikili bir sistem oluşturması, planlamaya sadık kalınmaması gibi durumlarla da karşılaşılabiliyor. Yani ofisin kalabalıklığı ile evin yalnızlığı arasında bazen ilkini seçmek gerekebiliyor.
Tüm bu dezavantajlar da son dönemde yöneticilerin, insan kaynakları uzmanlarının ve çalışanların esnek çalışmanın faydaları üzerine daha fazla düşünmesini beraberinde getiriyor. Denge sağlandıkça ve kontrol elden bırakılmadıkça avantajları ile öne çıkan bu model, küçük işaretleri gözden kaçırma durumunda ise düşen verimlilik, kaybolan ekip ruhu, iletişim sorunları gibi problemleri beraberinde getirebiliyor. Yine de bir sistemi zorlukları nedeniyle tamamen ortadan kaldırmak yerine bu dezavantajları önleyecek çözüm yolları üreterek yola devam etmenin daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum.