Evler, iş yerleri, okulları, devlet kurumları ya da benzerleri… Zamanımızın büyük çoğunluğunu kapalı mekanlarda geçirdiğimiz bir gerçek. Hatta bazı araştırmalar günümüzün %90’ının kapalı alanlarda geçtiğini söylüyor. Hal böyle olunca da bu kapalı alanların renkleri, dokuları, havalandırmaları, aydınlatmaları, kısacası tasarımları çok daha önemli hale geliyor. Çünkü nöromimariye göre binalar, insan sağlığı üzerinden doğrudan söz sahibi ve tasarımsal her öge aslında başka etkiler ortaya çıkmasını sağlıyor.
Üstelik bu etkiler hem fizyolojik hem de psikolojik. Binalar ruh halimizden davranışlarımıza kadar her noktada etkili oluyor. Öyle ki vücudumuzun salgıladığı hormonlar üzerinde bile çok önemli etkileri var. Yani kendi tasarladığımız çevremiz, yine bizi en çok etkileyen ögelerin başında geliyor.
Nöromimari aslında sinir sistemini, özellikle de beyni inceleyen nöroloji ile mimarlığı birlikte ele alan bir kavram. Temel olarak insanların, inşa edilen tüm yapılara fiziksel ve zihinsel olarak nasıl tepki verdiğini inceler. Yapıların renklerinin, dokularının, aydınlatmalarının, havalandırmalarının, malzemelerinin insan üzerindeki etkilerine odaklanır ve bu unsurlar üzerinden fiziksel ve ruhsal açıdan daha sağlıklı yapılar inşa edilmesini hedefler.
Çevrenin insanların duyguları, düşünceleri, davranışları ve genel sağlıkları üzerindeki etkilerine odaklanırken stresi azaltıp üretkenliği artırmaya çalışır. Bunu yaparken de birkaç temel noktaya odaklanır.
Örneğin nöromimarinin temel ilkelerinden birini mekânsal algı oluşturur. İçinde çokça zaman geçirilen mekanın uyandırdığı özgürlük ve güven hissi, ofislerde iş birliğini artıracak ve dolayısıyla kişileri etkileşim kurmaya teşvik edecek ortak alanlar, odaklanma sağlayacak izole toplantı salonları bu ilkeye örnek olarak gösterilebilir. Aynı zamanda bu mekanların kişilerin ihtiyaçlarını karşılayacak, erişilebilir, konforlu ve düzenli olmasına dikkat edilir. Bu sayede mekanın beyne güven, konfor, verimlilik aşılamasına katkı sağlanır.
Mekansal algı gibi önemli temel ilkelerden biri de insanın doğa ile daha sık bağlantılar kurmasını sağlamak. Birçok araştırmanın gösterdiği gibi doğrudan yeterli oranda gün ışığı alan ofislerde çalışanlar daha verimli, huzurlu ve iş birliğine yatkın oluyor. Aynı zamanda bu mekanlardaki kişiler daha az stresli ve daha üretken oluyor.
Buna ek olarak pencerelerden açık hava manzaralarının görülmesi, çalışma alanlarında ve ortak alanlarda bitkilerin yer alması da görünümü olduğu kadar mutluluğu ve sakinliği de olumlu yönde etkiliyor. Bu nedenle evlerin, okulların, iş yerlerinin, kısacası tüm yapıların doğal ışık alan ve doğayla teması kolaylaştıran özelliklerde tasarlanması gerekiyor.
Renklerin, Seslerin ve Dokuların Etkileri Sanılandan Çok Daha Fazla
Genel tasarım ögeleri dışında nöromimarinin temel ilkelerinden bir diğeri de dokuları, renkleri, sesleri ve kokuları dikkate alan duyusal uyaranlardan yararlanmak. Örneğin renklerin insan psikolojisine etkileri ile ilgili birçok araştırma mevcut. Bazı renkler sakinleştirirken bazıları ise enerji vermeye yardımcı olur. Bu da yapı hangi amaçla kullanılacaksa seçilecek renklerin de bu amaca hizmet edecek nitelikte olmasını gerektirir.
Aynı şekilde bazı malzemeler daha sıcak ve samimi bir ortam oluştururken bazı materyaller ise mekana ciddiyet ve resmiyet katma eğilimindedir. Örneğin ahşap malzemeler ile metal profillerin verdiği hisler farklıdır. Bu da renkler kadar dokuların da düşünceler, duygular ve davranışlar üzerindeki etkilerini ortaya koymaya yardımcı olur. Nöromimari de görsel ve dokunsal açıdan en doğru unsurların seçilmesine odaklanır.
Bu ilkelere ek olarak tavan yüksekliğinin oluşturduğu etkiden çizgilerin doğruluğuna kadar her ayrıntı, nöromimarinin kapsamına girer. Yüksek tavanlı mekanlar özgürlük ve konfor hissi uyandırdıkları için sanatsal aktivitelere veya beyin fırtınası yapılacak organizasyonlara uygunken alçak tavanlar ise konsantre olunması ve rutin işlerin tamamlanması gereken alanlarda daha teşvik edici olabilir. Keskin çizgilere, sivri açılara sahip yapılar stres seviyesinin artmasına yol açabilirken kavisli hatlar ise daha rahat ve konforlu ortamlar oluşmasına yardımcı olabilir.
Kısacası hastanelerde yüksek tavanlar ve doğaya erişimin daha kolay olması, içindeki insanların daha güvenli ve daha az stresli hissetmelerine yardımcı olurken iş yerlerinin bol doğal ışık alması da verimliliğin artmasına katkı sağlar. Okullarda öğrenmenin güçlenmesi için daha yumuşak hatlara, renklere ve dokulara yer verilmesi de benzer şekilde nöromimarinin ilkeleri arasındadır. Kısacası insan beyninin tasarladığı dış çevre, yine insan beynini yönlendiriyor.