Yenilenebilir Enerjide İnovasyonun Gücü: Yüzen Güneş Enerjisi Panelleri
Sık sık dile getirdiğim gibi iklim krizinin etkilerini hafifletmek ve mümkünse gelecekte bu riskleri ortadan kaldırmak için enerjide dönüşüm kaçınılmaz. Fosil kaynaklı yakıtların ortaya çıkardığı zararlı etkilerin yerine bu doğrultuda yapılan çalışmalar da bizi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönlendiriyor. Bu kaynakların en önemlilerinden biri ise hiç şüphesiz güneş enerjisi.
Her geçen yıl artan karbon emisyonu miktarını azaltmak ve net sıfır hedefine ulaşmak için geliştirilen yenilenebilir enerji projelerine yatırımlar devam ettikçe daha güçlü katkılar almamız muhtemel. Güneş enerjisi sistemleri de bu projelerde öne çıkıyor. Geçmiş yıllarda yapılan bir araştırmaya göre ülkelerin, topraklarının ortalama %5’ini güneş panellerine ayırması ile enerji üretimi kaynaklı karbon salınımını neredeyse tamamen ortadan kaldırmak mümkün. Ancak tarım arazilerinin kısıtlı olması, bol güneş alan verimli bölgelerin panellere ayrılamaması, bazı bölgelerin paneller için elverişsiz olması gibi nedenlerle bu oranı yakalamak henüz mümkün görünmüyor. Bu engeli aşmak için son dönemde geliştirilen çözümlerden biri ise yüzen güneş enerjisi panelleri.
Oldukça yeni bir fikir olan yüzen güneş panelleri, toprak açısından uygun olmasa da su yüzeyi açısından bu fırsatı veren bölgelerde hızla benimseniyor. Örneğin hidroelektrik santrallerindeki büyük su rezervlerinin yüzeylerini güneş panelleri ile donatmak, bir bölgeden iki kat kazanç elde etmeyi sağlayabilir. Bu sayede hem zengin arazilerin güneş panelleriyle kaplanmasının önüne geçilebilir hem de hidroelektrik santralleri için değerlendirilen su rezervlerinin yüzeyinden de yararlanılabilir. Üstelik bu uygulama için farklı su rezervleri de değerlendirilebilir.
Yüzen güneş panelleri, aslında karada kullanılan fotovoltaik panellerle aynı. Ortak teknoloji ile geliştirilen yüzen panellerin farkı ise dubaların üzerinde yer almaları. Diğer paneller gibi gölgesiz bir alana ihtiyaç duyan bu panelleri; sulama kanallarına, santral rezervlerine ya da taş ocağı göllerine yerleştirmek mümkün.
Floatovoltaik sistem olarak da anılan yüzen fotovoltaik sistem, ilk olarak Çin’de 600 hektarlık bir alanda kurulmuştu. Yakın dönemde ise Endonezya, bu alandaki en büyük yatırımlarından birini yaptı ve yüzen güneş enerjisi santralini devreye aldı. Cirata hidroelektrik santrali rezervuarında geliştirilen proje, alanın küçük bir kısmını kaplarken 192 megavat güç üretme kapasitesine sahip. 340 bin güneş paneli ile yılda 300 milyon kilovatsaat enerji üretebilen yüzen santral, 50 bin evin enerji ihtiyacını karşılayarak 200 bin tondan fazla karbondioksit emisyonunu dengeleyecek.
2060 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşma yönünde adımlar atan Endonezya’da bugün elektriğin %10’undan fazlası yenilenebilir enerji kaynaklarından elde ediliyor. Üstelik projenin bu haliyle de yetinilmiyor. Resmi kaynakların açıklamalarına göre projenin devamında su yüzeyinin %20’si güneş panelleriyle kaplanarak 500 megavat ek üretim kapasitesine ulaşılacak. Böylece yüzen güneş enerjisi panelleri ile ülkenin enerji ihtiyacının önemli bir kısmı karşılanmış olacak.
Endonezya ve diğer ülkelerin bu alana yatırım yapması aslında çok önemli. Çünkü bu uygulama, çeşitli avantajlara sahip. Dünyanın birçok ülkesinde yerleşim yerlerine çok da uzak olmayan mesafelerde su rezervleri bulunuyor. Bu da onlarca ülkenin bu teknolojiyi kullanmaya uygun olduğu anlamına geliyor. Başka bir amaç için kullanılmayan bu yüzeylerin paneller ile donatılması sayesinde hem daha önce de söylediğim gibi çifte üretim yapılabilir hem de buharlaşmanın ve dolayısıyla rezervlerdeki su kaybının önüne geçilebilir. Yalnızca su kaybını önleme etkisi bile on milyonlarca insanın ihtiyacını karşılayacak suyun tasarruf edilmesine katkı sağlayabilir.
Korozyon ve rezervuarlardaki su seviyesi değişimi gibi problemlere inovatif çözümler geliştirildikçe bu teknolojinin kullanımının yaygınlaşması ve çok sayıda yeni yüzen güneş enerjisi santralinin ortaya çıkması mümkün görünüyor. Bu da sürdürülebilirliğe katkı sağlamak için yenilenebilir enerji kaynaklarından alınan desteği çok daha üst seviyeye çıkaracaktır.
Her geçen yıl artan karbon emisyonu miktarını azaltmak ve net sıfır hedefine ulaşmak için geliştirilen yenilenebilir enerji projelerine yatırımlar devam ettikçe daha güçlü katkılar almamız muhtemel. Güneş enerjisi sistemleri de bu projelerde öne çıkıyor. Geçmiş yıllarda yapılan bir araştırmaya göre ülkelerin, topraklarının ortalama %5’ini güneş panellerine ayırması ile enerji üretimi kaynaklı karbon salınımını neredeyse tamamen ortadan kaldırmak mümkün. Ancak tarım arazilerinin kısıtlı olması, bol güneş alan verimli bölgelerin panellere ayrılamaması, bazı bölgelerin paneller için elverişsiz olması gibi nedenlerle bu oranı yakalamak henüz mümkün görünmüyor. Bu engeli aşmak için son dönemde geliştirilen çözümlerden biri ise yüzen güneş enerjisi panelleri.
Oldukça yeni bir fikir olan yüzen güneş panelleri, toprak açısından uygun olmasa da su yüzeyi açısından bu fırsatı veren bölgelerde hızla benimseniyor. Örneğin hidroelektrik santrallerindeki büyük su rezervlerinin yüzeylerini güneş panelleri ile donatmak, bir bölgeden iki kat kazanç elde etmeyi sağlayabilir. Bu sayede hem zengin arazilerin güneş panelleriyle kaplanmasının önüne geçilebilir hem de hidroelektrik santralleri için değerlendirilen su rezervlerinin yüzeyinden de yararlanılabilir. Üstelik bu uygulama için farklı su rezervleri de değerlendirilebilir.
Birçok Avantajıyla Yüzen Paneller Yaygınlaşıyor
Yüzen güneş panelleri, aslında karada kullanılan fotovoltaik panellerle aynı. Ortak teknoloji ile geliştirilen yüzen panellerin farkı ise dubaların üzerinde yer almaları. Diğer paneller gibi gölgesiz bir alana ihtiyaç duyan bu panelleri; sulama kanallarına, santral rezervlerine ya da taş ocağı göllerine yerleştirmek mümkün.
Floatovoltaik sistem olarak da anılan yüzen fotovoltaik sistem, ilk olarak Çin’de 600 hektarlık bir alanda kurulmuştu. Yakın dönemde ise Endonezya, bu alandaki en büyük yatırımlarından birini yaptı ve yüzen güneş enerjisi santralini devreye aldı. Cirata hidroelektrik santrali rezervuarında geliştirilen proje, alanın küçük bir kısmını kaplarken 192 megavat güç üretme kapasitesine sahip. 340 bin güneş paneli ile yılda 300 milyon kilovatsaat enerji üretebilen yüzen santral, 50 bin evin enerji ihtiyacını karşılayarak 200 bin tondan fazla karbondioksit emisyonunu dengeleyecek.
2060 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşma yönünde adımlar atan Endonezya’da bugün elektriğin %10’undan fazlası yenilenebilir enerji kaynaklarından elde ediliyor. Üstelik projenin bu haliyle de yetinilmiyor. Resmi kaynakların açıklamalarına göre projenin devamında su yüzeyinin %20’si güneş panelleriyle kaplanarak 500 megavat ek üretim kapasitesine ulaşılacak. Böylece yüzen güneş enerjisi panelleri ile ülkenin enerji ihtiyacının önemli bir kısmı karşılanmış olacak.
Endonezya ve diğer ülkelerin bu alana yatırım yapması aslında çok önemli. Çünkü bu uygulama, çeşitli avantajlara sahip. Dünyanın birçok ülkesinde yerleşim yerlerine çok da uzak olmayan mesafelerde su rezervleri bulunuyor. Bu da onlarca ülkenin bu teknolojiyi kullanmaya uygun olduğu anlamına geliyor. Başka bir amaç için kullanılmayan bu yüzeylerin paneller ile donatılması sayesinde hem daha önce de söylediğim gibi çifte üretim yapılabilir hem de buharlaşmanın ve dolayısıyla rezervlerdeki su kaybının önüne geçilebilir. Yalnızca su kaybını önleme etkisi bile on milyonlarca insanın ihtiyacını karşılayacak suyun tasarruf edilmesine katkı sağlayabilir.
Korozyon ve rezervuarlardaki su seviyesi değişimi gibi problemlere inovatif çözümler geliştirildikçe bu teknolojinin kullanımının yaygınlaşması ve çok sayıda yeni yüzen güneş enerjisi santralinin ortaya çıkması mümkün görünüyor. Bu da sürdürülebilirliğe katkı sağlamak için yenilenebilir enerji kaynaklarından alınan desteği çok daha üst seviyeye çıkaracaktır.