Kişisel Blog

Yeni Atlantis Olmak: Şehirlerin Sular Altında Kalması Önlenebilir mi?

Efsanelerde sıkça karşımıza çıkan Atlantis belki gerçek olmayabilir, ancak bugün yeni Atlantislerle karşı karşıya sayılırız. Nasıl mı? Dünyanın farklı bölgelerinde birçok şehir her geçen yıl daha fazla çöküyor. Bazı bölgelerde sular yükseldikçe, bazı bölgelerde ise farklı sebeplerle şehirler yavaş yavaş sular altında kalmaya başladı. Ve böyle devam ederse çok da uzak olmayan bir gelecekte milyonlarca insanın yaşam alanları sular altında kalmış olacak. Peki, şehirler neden çöküyor ve şehirlerin sular altında kalmasını önlemek için neler yapılabilir?
 
Geçtiğimiz yıllarda Pasifik’te yer alan birkaç ada yok olmuştu. Bu gelişme bir kehanetin gerçekleşmesi olarak da kabul edilebilir, doğanın sert yüzü olarak da görülebilir. Ancak gelinen noktada bu küçük adalar artık sular altında. Üstelik sıradaki gelişme küçük adaları değil, büyük şehirleri konu edinebilecek kadar tehlikeli. Çünkü küresel projeksiyonlara göre 2100 yılına geldiğimizde deniz seviyesi, 2000 yılına göre en az 30 cm yükselmiş olacak. Taşkınlar, gelgitler ve kıyı erozyonu gibi nedenlerle de yükselen bu sular şehirleri denizin ve okyanusun parçası haline getirebilecek.
 
Araştırmalara göre 33 şehir her yıl en az 1 cm’den fazla batıyor. Üstelik bu oran, deniz seviyesinin artış hızının yaklaşık 5 katı. Bazı bölgelerde ise çöküş çok daha yüksek. Cakarta, Lagos, Houston, Dakka, Venedik, Virginia Beach, Bangkok, New Orleans, Rotterdam, İskenderiye, Miami gibi şehirler ise 2100 yılında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bunların dışında Tianjin, Şangay, Hanoi, Kobe, Kerala gibi şehirler de hızla çöküyor. Yani dünyanın birbirinden çok uzak noktaları aynı büyük sorunla yüz yüze. Üstelik bazıları bu çöküşü yılda ortalama 4-5 cm olacak kadar şiddetli şekilde yaşıyor.
 
Bu şehirlerin çökmesinin ise bizden kaynaklı nedenleri var. En başta küresel iklim krizi nedeniyle buzullar eridikçe deniz seviyesinin yükselmesi yer alıyor. Son yüzyılda artan atmosfer sıcaklığı nedeniyle kutup bölgelerinde büyük buzulların kopup erimesine ve haliyle deniz seviyesinin yükselmesine şahit oluyoruz. Bu da kaçınılmaz olarak denizden yüksek olmayan bölgelerde önemli bir tehdit olarak karşımıza çıkıyor.
 
Yer Altında Oluşan Büyük Boşluklar
 
Ancak bunun dışında önemli başka nedenler de var. Bunların başında da yer altı kaynaklarının kontrolsüz bir şekilde tüketilmesi geliyor. Yer altı suları, doğal gaz ve petrol gibi kaynakların çıkarılması arttıkça bu kaynakların boş bıraktığı alanlarda çökmeler yaşanıyor. Yani üzerine bastığımız toprağın altındaki su ve fosil kaynaklar yukarı çıkartıldıkça aşağıda kaçınılmaz olarak boşluklar oluşuyor. Boşluklar büyüdükçe de yüzey çöküyor.
 
Su ve diğer kaynakların büyük alanları kaplaması ise yüzeye çıkarıldıklarında çöküşün daha şiddetli olmasına yol açıyor. Şehirler büyüyüp tatlı su kaynakları kirletildikçe yeraltı su kaynaklarına olan talep artacağı için de kaçınılmaz olarak daha büyük çöküşler yaşanacaktır.
 
Aşırı yeraltı suyu kullanımı dışında bir diğer önemli sebep ise şehirlerin her geçen gün daha da ağır hale gelmesi. Bir şehrin zeminindeki toprağın türüne göre değişiklik gösterse de dar alanlardaki şehirlerde binalar, gökdelenler, fabrikalar ve altyapı unsurları nedeniyle milyonlarca tonluk beton ve çelikten kaynaklanan ağırlıklar oluşuyor. Bu da şehrin temelini oluşturan toprağın sıkışmasına ve çökmesine yol açıyor.
 
Örneğin yaklaşık 11 milyonluk nüfusa sahip olan Cakarta’nın son 50 yılda 2-4 metre arası çöktüğü tespit edilmiş durumda. Şehrin bazı bölgelerinde yılda 20 cm’lik çökmeler yaşanıyor. Öyle ki bugün Cakarta’nın yaklaşık %40’ı deniz seviyesinin altında. Hatta şehrin kuzey bölgelerinin 2100 yılında 7 metreye kadar çökeceği tahmin ediliyor.
 
Kısacası tektonik hareketler, erozyon ve aşırı hava olayları gibi yan sebepler dışında yeraltı kaynaklarının aşırı tüketimi ve dar alanlardaki yoğun şehirleşmenin oluşturduğu ağırlık, halihazırda yükselmekte olan deniz seviyesine ek olarak şehirlerin çökmesine yol açıyor. Bu alanlarda yaşayan yüz milyonlarca insan ise çöküş böyle devam ederse yaşam alanlarını kaybetmiş olacak. Bu da kaçınılmaz olarak diğer şehirlere göçü ve daha kalabalık şehirleri beraberinde getirecek. Peki, geri almak mümkün olmasa da şehirlerin daha fazla çökmesini önlemek ya da en azından bu çöküşü yavaşlatmak için neler yapılabilir?
 
Şehirlerin Çökmesi Önlenebilir mi?
 
En başta sürdürülebilir su yönetimi politikaları bir an önce devreye alınmalı. Yer altı su kaynaklarının evsel ve endüstriyel nedenlerle kontrolsüz şekilde yoğun biçimde kullanılmasının önüne geçilmesi şart. Nüfus artışı nedeniyle kaçınılmaz olarak su talebi artarken bunu başarmak için ise var olan tatlı su kaynaklarının kirletilmesinin önlenmesi ve atık su yönetiminin küresel bir standartta uygulanması gerekiyor.
 
Evsel su atıklarının geri dönüşüme kazandırılarak tekrar kullanılması, endüstriyel kirlenmenin önlenmesi, su talebini karşılamak için deniz suyunu tuzdan arındırmaya ağırlık verilmesi oldukça önemli adımlar. Böylece tasarruf politikalarıyla birleştirilerek artan su talebine karşı var olan tatlı su kaynaklarının ve deniz suyunun kullanılması sağlanabilir, yer altı su kaynaklarının kullanımı önlenebilir.
 
Bununla birlikte bugüne kadar kullandığımız yer altı su kaynaklarının oluşturduğu boşlukları doldurmak için şehirlerde su ekosistemini canlandırmak da gerekiyor. Arıtılmış suyun yer altına enjekte edilmesiyle yapay bir besleme sağlanabileceği gibi kuruyan dereleri canlandıracak ve şehirlerin doğal akışlarla yer altı kaynaklarını besleyecek yeşil uygulamalar da mutlaka hayata geçirilmeli. Asfalt ve beton yerine şehirlerin yeşil alanlar, parklar ve su kanalları ile donatılması, diğer tüm faydalarının yanında yağmur sularının yer altı kaynaklarına ulaşmasına da önemli katkılar sağlayacaktır.
 
Bu önemlere ek olarak şehirlerde daha fazla ağırlık oluşmasını önlemek de gözden kaçırılmamalı. Dar alanlarda milyonlarca insanın yaşaması yerine nüfusun farklı alanlara yayılması sağlanmalı. Bu sayede kısıtlı alanlarda artan konut ihtiyacını karşılamak için yoğun beton kullanımının önüne geçilebilir. Ayrıca yapılarda beton ve çelik gibi ağır malzemeler yerine uygun alanlarda ahşap ve bambu gibi daha hafif malzemeler de kullanılabilir.
 
Bunun dışında şehirlerin sular altında kalmasın önlemek için kıyılara bariyerler ve şehir merkezlerine büyük tahliye kanalları inşa edilebilir. Ek olarak yeni yaşam alanlarının kazıklar üzerine inşa edilerek deniz seviyesinden yüksek tutulması da değerlendirilebilir. Ancak toprakta yaşanan çökme geri alınamayacağı için daha fazla çökme yaşanmasını önleyecek uygulamaların bir an önce hızlandırılması şart.
 
Girişimcilik
Şehircilik ve Çevre
İnovasyon