Kişisel Blog

Su Krizi Kapıda: Temiz Su Sağlama Çalışmaları Hepimizi İlgilendiriyor

Birleşmiş Milletler, son dönemde hemen herkesin etkilenmesi beklenen su krizi ile ilgili raporlar yayımlamaya devam ediyor. Bu raporların ortak noktası ise 2030 yılına kadar yaklaşık 700 milyon kişinin su krizinden doğrudan etkileneceği ve yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kalacakları yönünde. Yani nüfusumuzun yaklaşık 10 katı ölçeğinde insan, hayatta kalmak için birkaç sene içinde başka coğrafyalara göç etmek zorunda kalacak. Tabii hayvanlar, bitkiler, kısacası tüm doğa da bu krizden en ağır şekilde etkilenecek.

Üstelik su krizinin bizim coğrafyamızda da etkileri görülecek. İstanbul’da kişi başına düşen su miktarının 1.700 metreküpün altına düştüğü göz önünde bulundurulursa tatlı su kaynakları bakımından kısıtlı diğer bölgelerimizin içinde bulunduğu durum da daha iyi anlaşılacaktır. Aslında uzaydan bakıldığında dünyamız mavi gezegen olarak adlandırılıyor. Ne de olsa dünya yüzeyinin %70'i sudan oluşuyor. Ancak işin aslı şu ki bu suyun yalnızca %2.5’i tatlı su yani bizim tüketebileceğimiz nitelikte. 2050 yılına kadar 50’den fazla ülkede 500 şehrin su kıtlığı yaşayacağı ile ilgili raporlar da mevcut. Kısacası günümüzde su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alsak da çok uzak olmayan bir gelecekte su kıtlığı yaşayan ülkeler arasına girebiliriz. Bu da bizi temiz su kaynaklarını korumaya, tüketimi azaltmaya ve tasarruf yapmaya mecbur bırakıyor.

Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 6 isimli çalışması ise “herkes için su ve sanitasyona (temiz içme suyu, atık su ve kanalizasyonunun yeterli arıtımı ve bertaraf edilmesi ile ilgili halk sağlığı koşulları) erişimin sağlanması” hedefini yakalamanın pek kolay olmadığını gösteriyor. Birleşmiş Milletler’e göre su krizi, dünya genelinde insanların %40’ından fazlasını etkiliyor ve bu etkinin önce hafifletilmesi, ardından mümkünse ortadan kaldırılması için de bir an önce harekete geçilmesi gerekiyor. Peki, su krizine karşı neler yapılabilir?

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 2.1 milyar kişinin evinde temiz su bulunmuyor. Bu noktada anlıyoruz ki en temel ihtiyaç, insanların var olan temiz suya erişimini sağlamak. Ancak dünya genelinde temiz su kaynaklarının %70'i tarım, %20’si endüstri, %10’u ise evsel ihtiyaçlar için kullanılıyor. Yani su kaynaklarının çok büyük kısmı tarıma harcanıyor. Hal böyleyken güçlü politikalar ve ıslah çalışmaları ile tarımsal sulamada modern yöntemleri kullanılmasının yaygınlaştırılması mutlaka başarılmalı. Günü kurtarmaya yönelik sulama çalışmaları nedeniyle yer altı kaynaklarının bilinçsiz kullanımının önüne geçmek için bu şart.

Ancak yaygınlaştırılması gereken uygulamalardan biri de evsel su arıtma sistemleri. Tabii geleneksel, borulu, klorlu arıtma sistemleri dışında yeni nesil su arıtma çözümlerinden biri olan biyokum filtreler de mutlaka değerlendirilmeli. Kum ve çakıl gibi temel malzemelerden yararlanarak suyu temizlemeye yarayan bu yöntemin en büyük artısı ise büyük maliyetler ve projeler gerektiren endüstriyel arıtma sistemlerinin aksine daha pratik ve ekonomik bir çözüm olması.

Evet, temiz su kaynaklarını korumak ve doğru şekilde kullanılmasını sağlamak şart; ancak bu sağlanana kadar kirlenen temiz sular için tüm su arıtma yöntemlerinden faydalanmak gerekiyor. Su krizinin etkisini hissettirdiği, temiz su kaynaklarına erişimin kısıtlı olduğu, var olan kaynaklara sahip olmak için çetin mücadeleler verilmesi gerektiği ortadayken yüz milyonlarca insanın hayatı, kirli suların arıtılarak tekrar güvenle kullanılabilir olmasını sağlamaktan geçiyor. Doğru teknoloji ve yaklaşımlarla aşılabilecek bu problemin her geçen gün büyümesi ise modern dünyanın en büyük çelişkilerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Girişimcilik
Şehircilik ve Çevre
İnovasyon