Megakentler: Sorunları Avantajlarından Büyük Yaşam Alanları
Teknoloji geliştikçe şehirleşme artıyor ve şehirlere göç dalgası büyüyor. Buna nüfus artışı da eklenince bazı şehirler devasa büyüklüğe ulaşıyor. Öyle ki dünya genelinde 20’ye yakın şehrin nüfusu 10 milyonu aşmış durumda. Dünyada 150’ye yakın ülkenin toplam nüfusunun 10 milyonun altında olduğu düşününce 10 milyondan fazla kişinin sadece bir şehirde yaşaması, durumu epey ilginç kılıyor. Megakent olarak anılan bu şehirlerden biri de 15 milyonluk nüfusuyla İstanbul. Ancak yakın gelecekte megakent sayısının hızla artması bekleniyor.
Bugün dünya nüfusunun %55’ten fazlası yani yaklaşık 4.5 milyar insan şehirlerde yaşıyor. 2050 yılında ise bu oranın %70’e yaklaşması bekleniyor. Bu da şehir nüfusunun 2.5 milyar artması demek. Aynı dönemde megakent sayısının da 50’yi alması şaşırtıcı olmaz. Öyle ki Birleşmiş Milletler, 2030 yılında 10 yeni megakent olacağını öngörüyor. Bu yeni kentlerin neredeyse tamamı ise bugün henüz ağırlıklı olarak kırsal kabul edilen Afrika ve Asya’da yükselecek. Delhi, Tokyo gibi bazı megakentlerin nüfusunun ise 30 milyonu yaklaşması, hatta bu barajı da aşması bekleniyor.
Avrupa ile ABD, şehirleşme ve nüfus dağılımda daha dengeli bir yapıya sahip olsa da Asya ve Afrika’da bu dengeden söz etmek pek mümkün değil. Özellikle Afrika’da hızla artan nüfusla birlikte şehirleşme oranı da arttıkça yoğun nüfusun bir arada yaşaması yaygınlaşacak ve çok sayıda megakent ortaya çıkacak. Buna iklim krizi ve su kıtlığı gibi sorunlar eklenince dünya genelinde insanlar kendi yaşam alanlarını terk edecek ve zaten bugün bile kalabalık olan şehirleri daha da kalabalıklaştıracak. Peki, bu megakentler ne anlam ifade ediyor? Olumlu ve olumsuz yanları neler?
Megakentlerin faydalarından bahsedecek olursak ilk olarak daha az alanda daha çok insan yaşayacağı için ulaşım gibi ihtiyaçlar adına kişi başına daha az enerji tüketimine yer verebiliriz. Çok kalabalık olan bu şehirler, özerk alanlara bölüneceği için insanlar kendi alanlarında yaşamaya ve çalışmaya öncelik verecek. Bu da hem enerji hem de zaman tasarrufu anlamına geliyor. İşe gitmek için birkaç saat değil de birkaç dakika harcadığınızı düşünün? Bu hem daha az araba hem daha az yakıt hem de daha az zaman demek. Üstelik bu tip kentlerde daima yeni iş fırsatları olacağı için hareket halinde bir ekonomiden söz etmek de mümkün olabilir. Ancak megakentler, büyük sorunları da beraberinde getirecek. Megakentlerin dezavantajlarının başında ise yaşam alanı kısıtlılığı geliyor. Küçük alanlarda çok sayıda insan yaşayacağı için yeşil alanların oranının çok düşük olacağını tahmin etmek zor değil. Bu da ısı adaları, ekstrem doğa olayları, ekolojik dengesizliğin artması ve çeşitliliğin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması anlamına gelebilir.
Bunun dışında artan nüfusa yetecek kadar gıda üretebilmek de büyük bir problem. Bu şehirlerde yeterli yeşil alan olmadığı gibi tarım alanları da talebi karşılayamayabilir. Bu da milyonlarca insanın gıda krizi ile karşı karşıya kalması anlamına gelir. Ayrıca hızla artan nüfusa yetecek sayıda ve özellikte konut ihtiyacı da önemli bir sorun. Bu büyük nüfusun tüm ihtiyaçlarını karşılayacak yapıda akıllı konutlar inşa edilmemesi durumunda evsizlik, gecekondulaşma, güvenlik sorunları, kaotik bir ortam ve hiç kuşkusuz altyapı sorunları ortaya çıkacak. Milyonlarca insan için su, enerji, arıtma, kanalizasyon, yol gibi ihtiyaçlar sorunsuz bir biçimde karşılanamaması demek, sağlıksız ve sorunlu bir nüfus, işlemeyen bir sistem, çarpık bir ekonomi demek.
Aynı şekilde planlı büyüme ve organize şehirleşme olmaması, istihdam sorunu anlamına da geliyor. Şehrin belli bir noktasının iş hayatının merkezi olması bile gün içinde milyonlarca insanın o küçük bölgeye yüklenmesini beraberinde getirir. Yeterli ve sürdürülebilir iş politikasının gelişmemesi ise kayıt dışı ekonomi, kaçakçılık, karaborsa gibi illegal iş koşullarını ortaya çıkarır, ciddi güvenlik sorunları doğurur.
Ayrıca hava kirliliği, bulaşıcı hastalıklar ile ulaşım, sağlık ve eğitim sistemlerinin yetersizliği de megakentlerin sorunları arasında. Tüm sorunların önüne geçmek için ise ülkeler ve bölgelerde nüfusun mümkün olduğunca eşit şekilde dağılmasını sağlamak, geri kalmış bölgeleri kalkındırarak göç dalgasının önüne geçmek, tarım alanlarını ve temiz su kaynaklarını korumak gerekiyor. Ayrıca artan şehirleşme için de planlı büyümeyi sağlayacak kentsel ölçekte politikalar, altyapı ve üstyapı geliştirmeleri yapmak şart.
Bugün dünya nüfusunun %55’ten fazlası yani yaklaşık 4.5 milyar insan şehirlerde yaşıyor. 2050 yılında ise bu oranın %70’e yaklaşması bekleniyor. Bu da şehir nüfusunun 2.5 milyar artması demek. Aynı dönemde megakent sayısının da 50’yi alması şaşırtıcı olmaz. Öyle ki Birleşmiş Milletler, 2030 yılında 10 yeni megakent olacağını öngörüyor. Bu yeni kentlerin neredeyse tamamı ise bugün henüz ağırlıklı olarak kırsal kabul edilen Afrika ve Asya’da yükselecek. Delhi, Tokyo gibi bazı megakentlerin nüfusunun ise 30 milyonu yaklaşması, hatta bu barajı da aşması bekleniyor.
Avrupa ile ABD, şehirleşme ve nüfus dağılımda daha dengeli bir yapıya sahip olsa da Asya ve Afrika’da bu dengeden söz etmek pek mümkün değil. Özellikle Afrika’da hızla artan nüfusla birlikte şehirleşme oranı da arttıkça yoğun nüfusun bir arada yaşaması yaygınlaşacak ve çok sayıda megakent ortaya çıkacak. Buna iklim krizi ve su kıtlığı gibi sorunlar eklenince dünya genelinde insanlar kendi yaşam alanlarını terk edecek ve zaten bugün bile kalabalık olan şehirleri daha da kalabalıklaştıracak. Peki, bu megakentler ne anlam ifade ediyor? Olumlu ve olumsuz yanları neler?
Megakentlerin faydalarından bahsedecek olursak ilk olarak daha az alanda daha çok insan yaşayacağı için ulaşım gibi ihtiyaçlar adına kişi başına daha az enerji tüketimine yer verebiliriz. Çok kalabalık olan bu şehirler, özerk alanlara bölüneceği için insanlar kendi alanlarında yaşamaya ve çalışmaya öncelik verecek. Bu da hem enerji hem de zaman tasarrufu anlamına geliyor. İşe gitmek için birkaç saat değil de birkaç dakika harcadığınızı düşünün? Bu hem daha az araba hem daha az yakıt hem de daha az zaman demek. Üstelik bu tip kentlerde daima yeni iş fırsatları olacağı için hareket halinde bir ekonomiden söz etmek de mümkün olabilir. Ancak megakentler, büyük sorunları da beraberinde getirecek. Megakentlerin dezavantajlarının başında ise yaşam alanı kısıtlılığı geliyor. Küçük alanlarda çok sayıda insan yaşayacağı için yeşil alanların oranının çok düşük olacağını tahmin etmek zor değil. Bu da ısı adaları, ekstrem doğa olayları, ekolojik dengesizliğin artması ve çeşitliliğin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması anlamına gelebilir.
Bunun dışında artan nüfusa yetecek kadar gıda üretebilmek de büyük bir problem. Bu şehirlerde yeterli yeşil alan olmadığı gibi tarım alanları da talebi karşılayamayabilir. Bu da milyonlarca insanın gıda krizi ile karşı karşıya kalması anlamına gelir. Ayrıca hızla artan nüfusa yetecek sayıda ve özellikte konut ihtiyacı da önemli bir sorun. Bu büyük nüfusun tüm ihtiyaçlarını karşılayacak yapıda akıllı konutlar inşa edilmemesi durumunda evsizlik, gecekondulaşma, güvenlik sorunları, kaotik bir ortam ve hiç kuşkusuz altyapı sorunları ortaya çıkacak. Milyonlarca insan için su, enerji, arıtma, kanalizasyon, yol gibi ihtiyaçlar sorunsuz bir biçimde karşılanamaması demek, sağlıksız ve sorunlu bir nüfus, işlemeyen bir sistem, çarpık bir ekonomi demek.
Aynı şekilde planlı büyüme ve organize şehirleşme olmaması, istihdam sorunu anlamına da geliyor. Şehrin belli bir noktasının iş hayatının merkezi olması bile gün içinde milyonlarca insanın o küçük bölgeye yüklenmesini beraberinde getirir. Yeterli ve sürdürülebilir iş politikasının gelişmemesi ise kayıt dışı ekonomi, kaçakçılık, karaborsa gibi illegal iş koşullarını ortaya çıkarır, ciddi güvenlik sorunları doğurur.
Ayrıca hava kirliliği, bulaşıcı hastalıklar ile ulaşım, sağlık ve eğitim sistemlerinin yetersizliği de megakentlerin sorunları arasında. Tüm sorunların önüne geçmek için ise ülkeler ve bölgelerde nüfusun mümkün olduğunca eşit şekilde dağılmasını sağlamak, geri kalmış bölgeleri kalkındırarak göç dalgasının önüne geçmek, tarım alanlarını ve temiz su kaynaklarını korumak gerekiyor. Ayrıca artan şehirleşme için de planlı büyümeyi sağlayacak kentsel ölçekte politikalar, altyapı ve üstyapı geliştirmeleri yapmak şart.