Makro Yönetici misiniz, Mikro Yönetici mi? Hangisi Tercih Edilmeli?
Bir işletmede başarının gelmesi ve sürdürülebilir başarıdan söz edilebilmesi için birçok unsurun önemli olduğu tartışılmaz. Tedarik sürecinden çalışma ortamına kadar her noktaya dikkat etmek, sektörün gereklilikleriyle müşteri beklentilerini mutlaka karşılamak gerekir. Ancak neredeyse tüm bu unsurlardan daha önemli olan ise liderlik performansıdır. Çünkü tüm unsurlarda gereken adımlar atılsa bile birleştirici ve karar verici liderlik kademesinde aksaklıklar olması, başarının önüne bir set kurabilir.
Tabii liderlik denince karşımıza birçok kavram çıkıyor. Ancak son dönemde temel iki kavram daha sık konuşulur durumda. Bunlar mikro ve makro yöneticilik kavramları. Bu ayrımda yola çıkarak hangi tip yönetici olduğunuzu anlayabilir ve doğru yöneticilik modeline sergileyecek adımları atabilirsiniz.
Mikro yöneticilik, en basit haliyle gözetimin ve kontrolün yoğun olduğu yöneticilik tipi olarak tanımlanabilir. Genellikle çalışan memnuniyetini azalttığı kabul edilen mikro yöneticilik, sürekli kontrol ile anılır. Çalışanların ne yaptığını sürekli kontrol eden, projenin geneline odaklanmak yerine küçük detaylara kadar her ayrıntıyı yönetmek isteyen, çalışanların kendi kararlarını almasına izin vermeyen, daima talimatlar vererek her adımı kendi yöneten kişiler mikro yönetici olarak kabul edilir.
Her toplantıya ya da yazılı görüşmeye dahil olmak, çalışanlara özgür düşünce için hareket alanı tanımamak, zaman kontrolünde aşırıya kaçmak, olması gerekenden fazla sorumluluk yüklenip temel görevleri kaçınılmaz olarak aksatmak, olaylara ve projelere fazla dahil oldukları için üst bir göz olma işlevini yerine getirememek gibi durumlar da mikro yöneticiliğe işaret eder.
Başkalarının yaptığı işten çoğu zaman memnun olmayan ve zamanının çoğunu diğer çalışanların yaptıklarını düzeltmeye harcayan mikro yöneticiliğin dezavantajları ise verimlilik ve sadakat üzerinden kendini gösterir. Mikro yöneticinin aşırı kontrolcü tutumu, çalışanda kendisine karşı güven eksikliği hissini doğurur. Kendini yetersiz hisseden ekip üyelerinin de kaçınılmaz olarak verimliliği düşer. Kontrolün ve talimatların getirdiği sınırlayıcılık ise yeni fikirlerin ortaya atılmasının önüne geçer, tek fikre bağlı kalmaya yol açar. Yani düşük motivasyonlu, özgüvensiz, yeniliğe kapalı, stres seviyesi yüksek ve haliyle şirket sadakati düşük ekip üyeleri ortaya çıkar.
Makro Yöneticilik Bir Seçimden Çok Gereklilik mi?
Mikro yöneticiliğin tam karşısında makro yöneticilik kavramının yer aldığını söylemek mümkün. En temel haliyle çalışana ihtiyaç duyduğu özerkliği sunan makro yöneticilik; bireysel görevler ve anlık gelişmeler yerine genel stratejiye odaklanmayı ifade eder. Liderin vizyonu ve ekip ruhunun birleşmesi ile başarıyı arayan bu yöneticilik tipinde çalışanlar, görev tanımlarına uygun sorumluluklar üstlenir ve anlık direktifler yerine genel stratejiye uygun dokunuşlarla yoluna devam eder.
Makro yöneticinin özellikleri de bu doğrultuda kendini gösterir. Bir makro yönetici; ekibiyle arasında yüksek güven ve açık iletişim kurar, sorumlulukları adil şekilde dağıtır, yeni fikirlere açık olur, anlık gelişmeler yerine uzun vadeli etkilere odaklanır, misyon ve vizyona uygunluğun denetleyicisi olur, verimliliği artıracak kaynaklardan ve uygulamalardan destek almaktan çekinmez.
Kısacası mikro yöneticiler, belirlenen stratejiye ve görev dağılımına uygun olarak ekibine güvenir, üstteki göz olarak gerekli takibi ve müdahaleleri yapar, iletişim kanallarını açık tutar. Yol gösterici liderliğini sık talimatlar ile değil de örnek olarak hissettirir, neyin neden yapıldığını açıklamaktan çekinmez. Bu yaklaşımda çeşitli faydaları beraberinde getirir.
Makro yöneticiliğin faydalarının başında özgüveni yüksek, iş birliğine açık, yeni fikirleri denemekten çekinmeyen bir ekibe sahip olmak gelir. Çalışan katılımının arttığı, sorumlulukların paylaştırıldığı, ekibin gelişmesini sağlayacak fırsatların sunulduğu bu iş ortamı da verimliliği ve iş hayatında başarıyı beraberinde getirebilir.
Tabii bazı noktalara dikkat etmek şarttır. Çünkü makro yöneticiliğin tanıdığı geniş hareket alanı, sınırları iyi çizilmezse ve kontrolü ihmal edilirse temel stratejiden uzaklaşmaya yol açabilir. Yöneticilerin uzun vadeli düşünmesini gerektirdiği için de kolay gibi görünen zor bir görev olduğu söylenebilir. Ayrıca iş hayatında mikro yöneticiliğin yaygın olması nedeniyle sürekli talimat almaya alışan ekip üyeleri, makro yöneticilik stiline alışmakta ilk aşamada güçlük çekebilir. Bir de yöneticiler anlık süreçlere çok dahil olmadıkları için geri bildirim verme süreci zaman zaman uzayabilir.
Ancak bu ihtimallerin varlığı, makro yöneticiliğin faydaları göz önünde bulundurulduğunda alınabilir bir risk olarak görülebilir. Daha verimli, daha başarılı, daha özgüvenli bir iş ortamı sayesinde zaman zaman ortaya çıkabilecek problemleri çözmek de kolay olabilir. Bunu sağlamak için de liderlerin nasıl makro yönetici olabileceklerini bilmesi gerekir.
Makro yönetici olmak için genel stratejiyi ve asıl hedefi açıklamak şart. Ekip üyelerinin büyük resmi benimsemesi, hedefe inançla yürümelerini kolaylaştırır. Bunu sağlamak için de güçlü bir strateji bilgisi ve açık iletişim gerekir. Soru sorma, cevapları değerlendirme, önerileri dikkate alma, iş birliğine açık olma, geri bildirimleri ciddiyetle takip etme, anlık talimatlar yerine genel stratejiye uygunluğu takip edecek bir kontrol mekanizması kurma, çalışanları geliştirmeye yönelik uygulamaları hayata geçirme gibi adımlarla bir makro yöneticiye dönüşmek mümkün. Peki, hangi liderlik tipi seçilmeli?
Geleneksel iş hayatında bugün mikro yöneticilik olarak adlandırılan yaklaşım hüküm sürse de yıllar içinde her alanda olduğu gibi iş hayatında da önemli değişimler yaşandı. Artık çalışalar sadece emir alıp uygulayan kişiler olmak yerine kendi alanlarındaki süreçlere katılım gösteren, karar alma mekanizmasında söz sahibi olan, özgür hareket alanı tanınan ekip üyeleri olmak istiyor. Verimlilik de hemen her zaman bu yöntemle artıyor. Liderlerin sorumluluğu paylaştırıp güvenmesi ve bir üst kontrol mekanizmasına dönüşmesi, günümüzün kaçınılmaz gerekliliği olarak kendini gösteriyor.
Tabii liderlik denince karşımıza birçok kavram çıkıyor. Ancak son dönemde temel iki kavram daha sık konuşulur durumda. Bunlar mikro ve makro yöneticilik kavramları. Bu ayrımda yola çıkarak hangi tip yönetici olduğunuzu anlayabilir ve doğru yöneticilik modeline sergileyecek adımları atabilirsiniz.
Mikro yöneticilik, en basit haliyle gözetimin ve kontrolün yoğun olduğu yöneticilik tipi olarak tanımlanabilir. Genellikle çalışan memnuniyetini azalttığı kabul edilen mikro yöneticilik, sürekli kontrol ile anılır. Çalışanların ne yaptığını sürekli kontrol eden, projenin geneline odaklanmak yerine küçük detaylara kadar her ayrıntıyı yönetmek isteyen, çalışanların kendi kararlarını almasına izin vermeyen, daima talimatlar vererek her adımı kendi yöneten kişiler mikro yönetici olarak kabul edilir.
Her toplantıya ya da yazılı görüşmeye dahil olmak, çalışanlara özgür düşünce için hareket alanı tanımamak, zaman kontrolünde aşırıya kaçmak, olması gerekenden fazla sorumluluk yüklenip temel görevleri kaçınılmaz olarak aksatmak, olaylara ve projelere fazla dahil oldukları için üst bir göz olma işlevini yerine getirememek gibi durumlar da mikro yöneticiliğe işaret eder.
Başkalarının yaptığı işten çoğu zaman memnun olmayan ve zamanının çoğunu diğer çalışanların yaptıklarını düzeltmeye harcayan mikro yöneticiliğin dezavantajları ise verimlilik ve sadakat üzerinden kendini gösterir. Mikro yöneticinin aşırı kontrolcü tutumu, çalışanda kendisine karşı güven eksikliği hissini doğurur. Kendini yetersiz hisseden ekip üyelerinin de kaçınılmaz olarak verimliliği düşer. Kontrolün ve talimatların getirdiği sınırlayıcılık ise yeni fikirlerin ortaya atılmasının önüne geçer, tek fikre bağlı kalmaya yol açar. Yani düşük motivasyonlu, özgüvensiz, yeniliğe kapalı, stres seviyesi yüksek ve haliyle şirket sadakati düşük ekip üyeleri ortaya çıkar.
Makro Yöneticilik Bir Seçimden Çok Gereklilik mi?
Mikro yöneticiliğin tam karşısında makro yöneticilik kavramının yer aldığını söylemek mümkün. En temel haliyle çalışana ihtiyaç duyduğu özerkliği sunan makro yöneticilik; bireysel görevler ve anlık gelişmeler yerine genel stratejiye odaklanmayı ifade eder. Liderin vizyonu ve ekip ruhunun birleşmesi ile başarıyı arayan bu yöneticilik tipinde çalışanlar, görev tanımlarına uygun sorumluluklar üstlenir ve anlık direktifler yerine genel stratejiye uygun dokunuşlarla yoluna devam eder.
Makro yöneticinin özellikleri de bu doğrultuda kendini gösterir. Bir makro yönetici; ekibiyle arasında yüksek güven ve açık iletişim kurar, sorumlulukları adil şekilde dağıtır, yeni fikirlere açık olur, anlık gelişmeler yerine uzun vadeli etkilere odaklanır, misyon ve vizyona uygunluğun denetleyicisi olur, verimliliği artıracak kaynaklardan ve uygulamalardan destek almaktan çekinmez.
Kısacası mikro yöneticiler, belirlenen stratejiye ve görev dağılımına uygun olarak ekibine güvenir, üstteki göz olarak gerekli takibi ve müdahaleleri yapar, iletişim kanallarını açık tutar. Yol gösterici liderliğini sık talimatlar ile değil de örnek olarak hissettirir, neyin neden yapıldığını açıklamaktan çekinmez. Bu yaklaşımda çeşitli faydaları beraberinde getirir.
Makro yöneticiliğin faydalarının başında özgüveni yüksek, iş birliğine açık, yeni fikirleri denemekten çekinmeyen bir ekibe sahip olmak gelir. Çalışan katılımının arttığı, sorumlulukların paylaştırıldığı, ekibin gelişmesini sağlayacak fırsatların sunulduğu bu iş ortamı da verimliliği ve iş hayatında başarıyı beraberinde getirebilir.
Tabii bazı noktalara dikkat etmek şarttır. Çünkü makro yöneticiliğin tanıdığı geniş hareket alanı, sınırları iyi çizilmezse ve kontrolü ihmal edilirse temel stratejiden uzaklaşmaya yol açabilir. Yöneticilerin uzun vadeli düşünmesini gerektirdiği için de kolay gibi görünen zor bir görev olduğu söylenebilir. Ayrıca iş hayatında mikro yöneticiliğin yaygın olması nedeniyle sürekli talimat almaya alışan ekip üyeleri, makro yöneticilik stiline alışmakta ilk aşamada güçlük çekebilir. Bir de yöneticiler anlık süreçlere çok dahil olmadıkları için geri bildirim verme süreci zaman zaman uzayabilir.
Ancak bu ihtimallerin varlığı, makro yöneticiliğin faydaları göz önünde bulundurulduğunda alınabilir bir risk olarak görülebilir. Daha verimli, daha başarılı, daha özgüvenli bir iş ortamı sayesinde zaman zaman ortaya çıkabilecek problemleri çözmek de kolay olabilir. Bunu sağlamak için de liderlerin nasıl makro yönetici olabileceklerini bilmesi gerekir.
Makro yönetici olmak için genel stratejiyi ve asıl hedefi açıklamak şart. Ekip üyelerinin büyük resmi benimsemesi, hedefe inançla yürümelerini kolaylaştırır. Bunu sağlamak için de güçlü bir strateji bilgisi ve açık iletişim gerekir. Soru sorma, cevapları değerlendirme, önerileri dikkate alma, iş birliğine açık olma, geri bildirimleri ciddiyetle takip etme, anlık talimatlar yerine genel stratejiye uygunluğu takip edecek bir kontrol mekanizması kurma, çalışanları geliştirmeye yönelik uygulamaları hayata geçirme gibi adımlarla bir makro yöneticiye dönüşmek mümkün. Peki, hangi liderlik tipi seçilmeli?
Geleneksel iş hayatında bugün mikro yöneticilik olarak adlandırılan yaklaşım hüküm sürse de yıllar içinde her alanda olduğu gibi iş hayatında da önemli değişimler yaşandı. Artık çalışalar sadece emir alıp uygulayan kişiler olmak yerine kendi alanlarındaki süreçlere katılım gösteren, karar alma mekanizmasında söz sahibi olan, özgür hareket alanı tanınan ekip üyeleri olmak istiyor. Verimlilik de hemen her zaman bu yöntemle artıyor. Liderlerin sorumluluğu paylaştırıp güvenmesi ve bir üst kontrol mekanizmasına dönüşmesi, günümüzün kaçınılmaz gerekliliği olarak kendini gösteriyor.