Kopyala-Yapıştır Binalar: Mimarsız Mimari Şehri Nasıl Etkiler?
Sovyetler Birliği ülkelerinde yapılan binalar için çoğu zaman aynı şey söylenir: İşlev bakımından mükemmel, tasarım bakımından ruhsuz. Ülke ideolojisinin mimariye yansıması olarak değerlendirildiğinde bunun çok da şaşırtıcı olmaması gerek. Bu anlayışa göre bir şey tasarlarken önemli olan işlevdir. Ürünün ne kadar pratik, kullanışlı ve faydalı olduğuna bakılır. Tasarım ise geri plandadır. Bu anlayışın mimarideki yansıması da birbirine benzeyen onlarca, yüzlerce, hatta binlerce yapı olarak karşımıza çıkar. Buna benzer yaklaşımları farklı kültürlerdeki farklı ülkelerde görmek mümkün. Hepsi birbirine benzeyen binalardan oluşan mahalleler, estetik kaygıdan çok moda olan anlayışa hizmet eden yapılar… Peki, bu durum o şehirler için bir düzen sağlama aracı mıdır, yoksa her şeyin ve herkesin birbirine benzediği bir ruhsuzluk kaynağı mıdır?
Anadolu toprakları, tarih boyunca birçok farklı medeniyete ev sahipliği yaptı. Her medeniyet de kendi mimari anlayışına uygun eserler verdi. Günümüzde bu konutların her birinden kalan onlarca farklı eser bulmak mümkün. Hepsi birbirinden farklı mimari anlayışla tasarlanan binalar, hem dönemin ruhunu bugüne taşıyor hem de birleşerek farklı bir ruh oluşturuyor. Ancak son 50 yılda hızlı kentleşmeye birlikte başlayan ve bugün de etkileri devam eden mimari anlayış, şehirlerde var olan bu ruha zarar veriyor. Tamamı birbirine benzeyen ve işleve odaklanan, herhangi bir mimara ihtiyaç duymadan kondurulan yapılar, bir şehri diğerlerinden ayıran özellikleri ortadan kaldırıyor. Üstelik bu hızlı kentleşmenin getirdiği kopyala-yapıştır binalar, ülkemizde beklendiği gibi bir düzen de getirmedi denilebilir. Bunun yerine mahalleler hem estetikten uzak hem de ruhsuz yapılar topluluğuna dönüştü.
ABD’de, Japonya’da Avrupa’da şehirlerin geneli düzenli ve planlıdır. Özellikle sonradan gelişen şehirlerde her yeni yapı, önceden hazırlanmış bir plan dahilinde eklenir. Tarihi şehirlerdeki binalar ise restorasyon çalışmalarıyla korumaya alınır ve bu şehirlerde yetkililerden izin almadan binalarda değişiklik yapmak mümkün değildir. Bu bölgelerde yeni yapılacak binalar da şehrin havasına ve diline uygun olacak şekilde tasarlanır. Bu çalışmaların tamamında amaç, şehirlerin kimliği olan mimariyi korumak ve ruhun zarar görmesini önlemektir.
Bizim de yapmamız gerekenin bu olduğu çok açık. Yaptığımız binaların ya bulundukları bölgeden çok başka bir dünyaya ait olması ya da hemen yandaki binadan hiçbir farkının olmaması gibi iki uç yaklaşımdan kaçınıp şehrin kimliğine katkıda bulunacak yapılar tasarlamalıyız. Kopyala-yapıştır binalar yerine mimarinin ilham verici yollarında yürüyüşler yapmalı, kendimizi, çevremizi ve şehrimizi bir adım ileriye götürecek, sonraki nesillere değerli bir miras olacak yapılar inşa etmeliyiz. Ege Yapı olarak burada sorumluluğumuzun farkındayız. Bu yüzden hayata geçirdiğimiz Cer İstanbul, ÇamlıYaka Konakları, Kordon İstanbul gibi projelerde şehrin kimliğine uygun, gelecek nesillere miras olabilecek nitelikte mimari eserler oluşturmaya özen gösterdik.
Ülke olarak şehirlere eklenecek her yeni parçanın, şehrin kişiliğini yansıtan mimari dokusuna uygun olmasını sağlamak için mutlaka ve mutlaka mimari hizmet alınması gerekiyor. Tabii bu konuda Kent Estetik Kurullarına ya da Kent Estetik Komisyonlarına ciddi görevler düşüyor. Görüntü kirliliğinin ve bölgenin ruhuna tamamen aykırı yapıların inşa edilmesinin önlenmesi gibi sorumluluklar, şartlar ne olursa olsun yerine getirilmeli. Böylece geleceğe sağlam, düzenli ve estetik açıdan kusursuz eserler bırakmak mümkün olur.
Anadolu toprakları, tarih boyunca birçok farklı medeniyete ev sahipliği yaptı. Her medeniyet de kendi mimari anlayışına uygun eserler verdi. Günümüzde bu konutların her birinden kalan onlarca farklı eser bulmak mümkün. Hepsi birbirinden farklı mimari anlayışla tasarlanan binalar, hem dönemin ruhunu bugüne taşıyor hem de birleşerek farklı bir ruh oluşturuyor. Ancak son 50 yılda hızlı kentleşmeye birlikte başlayan ve bugün de etkileri devam eden mimari anlayış, şehirlerde var olan bu ruha zarar veriyor. Tamamı birbirine benzeyen ve işleve odaklanan, herhangi bir mimara ihtiyaç duymadan kondurulan yapılar, bir şehri diğerlerinden ayıran özellikleri ortadan kaldırıyor. Üstelik bu hızlı kentleşmenin getirdiği kopyala-yapıştır binalar, ülkemizde beklendiği gibi bir düzen de getirmedi denilebilir. Bunun yerine mahalleler hem estetikten uzak hem de ruhsuz yapılar topluluğuna dönüştü.
ABD’de, Japonya’da Avrupa’da şehirlerin geneli düzenli ve planlıdır. Özellikle sonradan gelişen şehirlerde her yeni yapı, önceden hazırlanmış bir plan dahilinde eklenir. Tarihi şehirlerdeki binalar ise restorasyon çalışmalarıyla korumaya alınır ve bu şehirlerde yetkililerden izin almadan binalarda değişiklik yapmak mümkün değildir. Bu bölgelerde yeni yapılacak binalar da şehrin havasına ve diline uygun olacak şekilde tasarlanır. Bu çalışmaların tamamında amaç, şehirlerin kimliği olan mimariyi korumak ve ruhun zarar görmesini önlemektir.
Bizim de yapmamız gerekenin bu olduğu çok açık. Yaptığımız binaların ya bulundukları bölgeden çok başka bir dünyaya ait olması ya da hemen yandaki binadan hiçbir farkının olmaması gibi iki uç yaklaşımdan kaçınıp şehrin kimliğine katkıda bulunacak yapılar tasarlamalıyız. Kopyala-yapıştır binalar yerine mimarinin ilham verici yollarında yürüyüşler yapmalı, kendimizi, çevremizi ve şehrimizi bir adım ileriye götürecek, sonraki nesillere değerli bir miras olacak yapılar inşa etmeliyiz. Ege Yapı olarak burada sorumluluğumuzun farkındayız. Bu yüzden hayata geçirdiğimiz Cer İstanbul, ÇamlıYaka Konakları, Kordon İstanbul gibi projelerde şehrin kimliğine uygun, gelecek nesillere miras olabilecek nitelikte mimari eserler oluşturmaya özen gösterdik.
Ülke olarak şehirlere eklenecek her yeni parçanın, şehrin kişiliğini yansıtan mimari dokusuna uygun olmasını sağlamak için mutlaka ve mutlaka mimari hizmet alınması gerekiyor. Tabii bu konuda Kent Estetik Kurullarına ya da Kent Estetik Komisyonlarına ciddi görevler düşüyor. Görüntü kirliliğinin ve bölgenin ruhuna tamamen aykırı yapıların inşa edilmesinin önlenmesi gibi sorumluluklar, şartlar ne olursa olsun yerine getirilmeli. Böylece geleceğe sağlam, düzenli ve estetik açıdan kusursuz eserler bırakmak mümkün olur.