İş Hayatında Duygusal Zekanın Önemi Gözen Kaçmamalı
İş hayatında başarılı olmak için birçok özelliğe sahip olmak gerektiği malum. Bu özelliklerin birçoğu da somut verilere, ölçülebilir durumlara, belgelenebilir kayıtlara dayanır. Ancak bu tip özellikler kadar önemli olan ve çoğu zaman değerlendirme yapılırken ihmal edildiğini düşündüğüm önemli bir özellik daha bulunur: Duygusal zeka.
Emotional intelligence ya da emotional quotient (EQ) yani duygusal zeka, en temel şekilde duyguları anlama ve yönetme yeteneği olarak ifade edilebilir. Daha geniş bir tanım yapmak gerekirse de kişinin kendi duygularının yanında başka kişilerin de duygularını algılama, anlama ve yönetme yeteneği olduğunu söylemek mümkün. Bu yetenek, başka kişilerle etkili bağlantılar oluşturmaya ve iletişim kurmaya yardımcı olduğu için kişisel hayatta olduğu kadar iş hayatında da başarının anahtarları arasında yer alır.
İş hayatında duygusal zeka; çalışanlar, yöneticiler, iş arkadaşları ve müşterilerle kurulacak iletişimde kendini gösterir. Bu zekaya sahip kişiler, kendi ihtiyaçlarını tespit edip giderebildiği gibi muhataplarının da ihtiyaç ve beklentilerini anlayarak karşılık verme özelliğine sahip olur.
Bu alanda yapılan farklı çalışmalar ise duygusal zekanın farklı bileşenlerden oluştuğunu ortaya koyuyor. Duygusal zekanın beş bileşeninden biri kişisel farkındalık. Duyguları ve tetikleyicileri tanımlama, eylemlerin etkilerini anlama kişisel farkındalık ile başarılabilir. Kişi kendi duygularındaki kalıpları yani hangi durumlarda neler hissettiğini tanımlayarak başlar. Ardından bileşenlerden bir diğeri olan öz düzenleme devreye girer. Hissedilen duyguları kontrol etmeye ve ayarlamaya yarayan öz düzenleme ile zor ya da stresli durumlarda duygularla karar vermek yerine asıl yapılması gerekeni tercih etmek mümkün olur.
Tabii bu noktada motivasyona da önemli bir unsurdur. Tamamlama, elde etme, başarma gibi arzular, gerekli adımların atılması için motive edici teşvik unsurlarıdır. İş hayatında motivasyonu, ilerlemeye devam etmek için itici güç olarak kullanmak bu açıdan kıymetlidir. Duygusal zekanın bir başka bileşeni olan empati ise tüm bu süreçte karşı tarafın duygularını anlayıp üstesinden gelmek için olmazsa olmazdır. Müşteriler, yöneticiler, çalışanlar, tedarikçiler ve diğer unsurları anlayıp en doğru adımları atmak, empatinin getirdiği “kendini karşı tarafın yerine koyma” becerisi ile mümkün olur.
Son bileşen olan sosyal beceriler ise diğer insanlarla iletişim kurmak, etkileşim sağlamak için en değerli araçlardan biridir. Güçlü sosyal beceriler, çatışmaları önlemekten daha güçlü etki bırakmaya kadar birçok faydayı beraberinde getirir. İş hayatında iletişimin rolü göz önünde bulundurulunca da bunun değeri daha iyi anlaşılabilir.
Biraz daha geniş açıdan bakıp iş hayatında duygusal zekanın önemini daha güçlü ifade edebiliriz. Yüksek duygusal zekaya sahip çalışanlar; baskı altında sakin kalabilir, duyguları yerine gereklilikleri merkeze alabilir, anlaşmazlıkları etkili bir şekilde çözebilirler. Duygularını kontrol altında tutabildikleri için de hem tartışma hem de eleştirilerde olgun tavırlar sergileyerek ders alabilirler. Empati yetenekleri sayesinde de yalnızca kendilerini değil, karşı tarafı da daha iyi anlayarak çözüme doğru yol alabilirler. Tüm bu özellikler de aslında onları doğal liderler sınıfına dahil eder.
Düşük duygusal zekanın hakim olduğu işletmelerde daha agresif bir iletişim dili, eleştiriye kapalılık, zor durumlarda panik ya da stres kaynaklı hatalı kararlar, başarısız sonuçlar karşısında başkalarının suçlanması, yöneticilerin ve iş arkadaşlarının dinlenmemesi gibi durumlarla karşılaşılabilir. Bu da iş hayatında başarısızlığı beraberinde getirir. Peki, iş hayatında duygusal zeka nasıl artırılır?
Duygusal zekayı artırmak için yapılması gereken ilk şey söze başlamadan ya da karar almadan önce duraklamak olmalı. Derin nefes alıp sakinleşmek, ani söylemler ve kararların önüne geçmekte yardımcı olabilir. Böylece sakinleşerek duygular ve düşünceler kontrol altına alınabilir. Duyguları kontrol altına aldıktan sonra sakin ve etraflıca düşünmek, soruna değil de çözüme götürecek yol için seçeneklerin değerlendirilmesine katkı sağlar. Tabii bunu başarmak için hem empati kurup karşı tarafın gözünden bakabilmek hem de iyi bir dinleyici olarak karşı tarafın ihtiyaç ve beklentilerine kulak vermek de gerek. İyi bir dinleyici olmak aynı zamanda eleştirileri de dikkate almayı beraberinde getirir. Bu da düzeltilmesi gereken noktaları, geliştirilmesi gereken yönleri daha iyi anlamayı sağlar.
İletişime geçileceği zaman ise hatalar nedeniyle özür dilemek ve beden diline özen göstermek iyi adımlar arasındadır. Verilecek mesajın beden diliyle uyumlu olması, iletişimde başarı için olmazsa olmazdır. Bu noktada zayıf yönlerin bilincinde olarak duygu ve düşünceler yalın bir dille ifade edilebilir, suçlayıcı olmak yerine uyumlu ve yapıcı bir yaklaşım sergilenebilir. İş hayatında başarı için uyumlu ve yapıcı olmanın kıymeti zaman zaman gözden kaçırılsa da bu özellikler, tüm ekibin başarısının artmasına katkı sağlar. Ayrıca eleştiri kadar övgüye de yer olmalı. Bu durum zor koşullar altında hem motivasyonu hem de şeffaflığı destekleyerek yapıcı bir ortamı daha mümkün kılar.
Son olarak duygusal zekası yüksek kişiler doğal liderler olarak konumlanırlar. Ancak bu noktada liderliğin gerekliliklerinin doğru anlaşılması gerekir. Organizasyon becerisi, soğuk kanlı karar alma, motive etme, her bir üye ile ayrı ayrı ilgilenme gibi özelliklere ek olarak iyi liderler gerektiğinde yardım almayı da bilir. Duygusal zekayı geliştirmek için de kişi, yapabileceklerini ve başka kişilerden destek alması gereken noktaları doğru tanımlayarak gerektiğinde yardım isteyebilmeli.
Her ne kadar günümüzde farklı beceriler ön plana çıkarılsa da iş dünyasında duygusal zekanın değeri daha iyi anlaşılarak gereken adımlar bu şekilde atılabilir. Bu aslında kişilerin olduğu kadar işletmelerin de yükselmesi için en önemli ihtiyaçlardan biridir.
Emotional intelligence ya da emotional quotient (EQ) yani duygusal zeka, en temel şekilde duyguları anlama ve yönetme yeteneği olarak ifade edilebilir. Daha geniş bir tanım yapmak gerekirse de kişinin kendi duygularının yanında başka kişilerin de duygularını algılama, anlama ve yönetme yeteneği olduğunu söylemek mümkün. Bu yetenek, başka kişilerle etkili bağlantılar oluşturmaya ve iletişim kurmaya yardımcı olduğu için kişisel hayatta olduğu kadar iş hayatında da başarının anahtarları arasında yer alır.
İş hayatında duygusal zeka; çalışanlar, yöneticiler, iş arkadaşları ve müşterilerle kurulacak iletişimde kendini gösterir. Bu zekaya sahip kişiler, kendi ihtiyaçlarını tespit edip giderebildiği gibi muhataplarının da ihtiyaç ve beklentilerini anlayarak karşılık verme özelliğine sahip olur.
Bu alanda yapılan farklı çalışmalar ise duygusal zekanın farklı bileşenlerden oluştuğunu ortaya koyuyor. Duygusal zekanın beş bileşeninden biri kişisel farkındalık. Duyguları ve tetikleyicileri tanımlama, eylemlerin etkilerini anlama kişisel farkındalık ile başarılabilir. Kişi kendi duygularındaki kalıpları yani hangi durumlarda neler hissettiğini tanımlayarak başlar. Ardından bileşenlerden bir diğeri olan öz düzenleme devreye girer. Hissedilen duyguları kontrol etmeye ve ayarlamaya yarayan öz düzenleme ile zor ya da stresli durumlarda duygularla karar vermek yerine asıl yapılması gerekeni tercih etmek mümkün olur.
Tabii bu noktada motivasyona da önemli bir unsurdur. Tamamlama, elde etme, başarma gibi arzular, gerekli adımların atılması için motive edici teşvik unsurlarıdır. İş hayatında motivasyonu, ilerlemeye devam etmek için itici güç olarak kullanmak bu açıdan kıymetlidir. Duygusal zekanın bir başka bileşeni olan empati ise tüm bu süreçte karşı tarafın duygularını anlayıp üstesinden gelmek için olmazsa olmazdır. Müşteriler, yöneticiler, çalışanlar, tedarikçiler ve diğer unsurları anlayıp en doğru adımları atmak, empatinin getirdiği “kendini karşı tarafın yerine koyma” becerisi ile mümkün olur.
Son bileşen olan sosyal beceriler ise diğer insanlarla iletişim kurmak, etkileşim sağlamak için en değerli araçlardan biridir. Güçlü sosyal beceriler, çatışmaları önlemekten daha güçlü etki bırakmaya kadar birçok faydayı beraberinde getirir. İş hayatında iletişimin rolü göz önünde bulundurulunca da bunun değeri daha iyi anlaşılabilir.
Duygusal Zekayı Artırmak Mümkün mü?
Biraz daha geniş açıdan bakıp iş hayatında duygusal zekanın önemini daha güçlü ifade edebiliriz. Yüksek duygusal zekaya sahip çalışanlar; baskı altında sakin kalabilir, duyguları yerine gereklilikleri merkeze alabilir, anlaşmazlıkları etkili bir şekilde çözebilirler. Duygularını kontrol altında tutabildikleri için de hem tartışma hem de eleştirilerde olgun tavırlar sergileyerek ders alabilirler. Empati yetenekleri sayesinde de yalnızca kendilerini değil, karşı tarafı da daha iyi anlayarak çözüme doğru yol alabilirler. Tüm bu özellikler de aslında onları doğal liderler sınıfına dahil eder.
Düşük duygusal zekanın hakim olduğu işletmelerde daha agresif bir iletişim dili, eleştiriye kapalılık, zor durumlarda panik ya da stres kaynaklı hatalı kararlar, başarısız sonuçlar karşısında başkalarının suçlanması, yöneticilerin ve iş arkadaşlarının dinlenmemesi gibi durumlarla karşılaşılabilir. Bu da iş hayatında başarısızlığı beraberinde getirir. Peki, iş hayatında duygusal zeka nasıl artırılır?
Duygusal zekayı artırmak için yapılması gereken ilk şey söze başlamadan ya da karar almadan önce duraklamak olmalı. Derin nefes alıp sakinleşmek, ani söylemler ve kararların önüne geçmekte yardımcı olabilir. Böylece sakinleşerek duygular ve düşünceler kontrol altına alınabilir. Duyguları kontrol altına aldıktan sonra sakin ve etraflıca düşünmek, soruna değil de çözüme götürecek yol için seçeneklerin değerlendirilmesine katkı sağlar. Tabii bunu başarmak için hem empati kurup karşı tarafın gözünden bakabilmek hem de iyi bir dinleyici olarak karşı tarafın ihtiyaç ve beklentilerine kulak vermek de gerek. İyi bir dinleyici olmak aynı zamanda eleştirileri de dikkate almayı beraberinde getirir. Bu da düzeltilmesi gereken noktaları, geliştirilmesi gereken yönleri daha iyi anlamayı sağlar.
İletişime geçileceği zaman ise hatalar nedeniyle özür dilemek ve beden diline özen göstermek iyi adımlar arasındadır. Verilecek mesajın beden diliyle uyumlu olması, iletişimde başarı için olmazsa olmazdır. Bu noktada zayıf yönlerin bilincinde olarak duygu ve düşünceler yalın bir dille ifade edilebilir, suçlayıcı olmak yerine uyumlu ve yapıcı bir yaklaşım sergilenebilir. İş hayatında başarı için uyumlu ve yapıcı olmanın kıymeti zaman zaman gözden kaçırılsa da bu özellikler, tüm ekibin başarısının artmasına katkı sağlar. Ayrıca eleştiri kadar övgüye de yer olmalı. Bu durum zor koşullar altında hem motivasyonu hem de şeffaflığı destekleyerek yapıcı bir ortamı daha mümkün kılar.
Son olarak duygusal zekası yüksek kişiler doğal liderler olarak konumlanırlar. Ancak bu noktada liderliğin gerekliliklerinin doğru anlaşılması gerekir. Organizasyon becerisi, soğuk kanlı karar alma, motive etme, her bir üye ile ayrı ayrı ilgilenme gibi özelliklere ek olarak iyi liderler gerektiğinde yardım almayı da bilir. Duygusal zekayı geliştirmek için de kişi, yapabileceklerini ve başka kişilerden destek alması gereken noktaları doğru tanımlayarak gerektiğinde yardım isteyebilmeli.
Her ne kadar günümüzde farklı beceriler ön plana çıkarılsa da iş dünyasında duygusal zekanın değeri daha iyi anlaşılarak gereken adımlar bu şekilde atılabilir. Bu aslında kişilerin olduğu kadar işletmelerin de yükselmesi için en önemli ihtiyaçlardan biridir.