Kişisel Blog

İklim Krizinin Göz Ardı Edilen Sonucu: Kuraklık ve Çölleşme Neden Tehlikeli?

Küresel iklim krizinin etkilerini her geçen gün daha derinden hisseder olduk. Ekstrem hava olayları, gıda krizi, su kıtlığı gibi sonuçlarla yüzleştikçe doğanın şakası olmadığını daha iyi anlıyoruz. Aynı şekilde dünyanın birçok farklı bölgesinde sert ve neredeyse çözümsüzlüğe iten bazı sonuçlar da kendini gösteriyor. Örneğin bizim de belli bölgelerimizde yoğun şekilde hissetmeye başladığımız çölleşme ve kuraklık sorunları, aslında iklim krizinin hem sebepleri hem de sonuçları arasında.
 
Çölleşme ve kuraklık, genel olarak iklim krizinin sonuçları olarak görülse de bir diğer açıdan bakınca insan faaliyetleri sonucu toprağa zarar verilmesi ve yeşil alanların yok edilmesi, iklim krizini tetikleyen etkenler arasında da yer alıyor. Yani bir döngü halinde hem neden hem de sonuç olmayı başarıyor.
 
Bugün geldiğimiz noktada tarım alanlarının neredeyse yarısı zarar görmüş durumda. Üstelik büyük kısmı kuraklık sorununu yaşıyor. Dünya genelinde yılda yaklaşık 12 milyon hektarlık arazi kuraklık ve çölleşme nedeniyle kaybediliyor. Son yüz yılda 2 milyar insan kuraklıktan etkilenmiş ve milyonlarca insan hayati tehlike ile karşı karşıya kalmış. Çölleşme ve kuraklık kaynaklı orman yangınları, gıda krizleri, su ve hava kirliliği de yüz milyonlarca insanın yer değiştirmesinin ana sebeplerinden.
 
Tabii başta Afrika olmak üzere Avrupa, Asya ve Latin Amerika’da şiddetli biçimde hissedilen kuraklık ve çölleşmenin etkilerini ülkemizde de görmek mümkün. Topraklarımızın dörtte üçü çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya. Tarım arazilerinin %40’ında, meraların ise yarısında erozyonun olumsuz etkileri yakından hissediliyor. Yalnızca erozyon nedeniyle tarım üretimde kaybımız yarı yarıya olabiliyor. Kısacası çölleşme kuraklık hem insan varlığı hem de ülke ekonomisi için en büyük tehditler arasında yer alıyor. Üstelik bu sonuçları doğuran etmenlerin büyük kısmı da insan hareketleri kaynaklı.
 
Kuraklık ve Çölleşmenin İnsan Kaynaklı Sebepleri Göz Ardı Edilmemeli
 
Çölleşmenin sebepleri arasında uzun süreli kuraklık, iklim değişikliği ve aşırı hava olayları yer alıyor. Bu sebepler ise son iki yüzyılda başvurduğumuz fosil yakıtlar, yeşil alanları tahrip etmemiz, su kaynaklarını bilinçsizce kullanıp tüketmemiz ve kirletmemiz gibi yine bizim yol açtığımız durumlar.
 
Çölleşme ve kuraklığın diğer sebepleri ise hatalı tarım uygulamaları, ormanların ve yeşil alanların yok edilmesi, verimli arazilerin imara açılması, yer altı sularının kontrolsüz kullanımı. Yani bir döngü halinde biz toprağı, ağacı ve suyu yok ettikçe çölleşme ve kuraklık artıyor. Çölleşme ve kuraklık arttıkça da toprak, ağaç ve su yok oluyor. Bu kaynaklar yok oldukça da biz elimizde kalan kısıtlı kaynakları yok etmeye yöneliyoruz. Sonucunda ise gıda krizi, su kıtlığı, orman yangınları, biyolojik çeşitliliğin yok olması, hava kirliliği ve ekstrem doğa olayları ile karşı karşıya kalıyoruz.
 
Elimizdeki kaynaklar azalıp verimsizleştiği için tarımda daha fazla ilaç kullanıp aşırı üretime yöneliyoruz, yer altı su kaynaklarına daha çok başvuruyoruz, verimini kaybeden tarım arazilerinde şehirleşip elimizde az kalan yeşil alanları da böylece ortadan kaldırıyoruz. Gölleri, doğal su kaynaklarını, ormanları ve diğer yeşil alanları yok ettikçe biyoçeşitliliğe büyük zararlar veriyor, en basit tanımıyla doğanın dengesini geri dönülemez şekilde bozuyoruz. Bu da karşımıza çölleşme, kuraklık, iklim krizi, gıda krizi, su kıtlığı, hava kirliliği olarak çıkıyor ve yüz milyonlar insanın yaşamını doğrudan tehlikeye atıyor.
 
Sebepler de Çözüm Yolları da Bizim Elimizde
 
Çölleşme ve kuraklığa karşı yapılması gereken ise sürdürülebilirliği merkeze alan uygulamaları fire vermeden uygulamak. Örneğin tarımda yer altı sularının kontrolsüz kullanımının önüne geçmek şart. Bu hem su kaynaklarının beslenip güçlenmesini hem de toprağın verimini koruyup biyolojik çeşitliliğin artması için oldukça önemli. Aynı şekilde toprağa ve havaya zarar vermeyecek sürdürülebilir tarım uygulamaları da teşvik edilmeli. İnsan sağlığı, toprak sağlığı ve doğal denge için olmazsa olmaz.
 
Ayrıca ağaçlandırmaya hız vermek de gerekiyor. Hem şehirlerde hem de kırsal bölgelerde ormanlaştırmanın artması ile erozyonun ve toprak verimsizliğinin önüne geçilebilir, kentsel ısı adalarının oluşumu önlenebilir, biyolojik çeşitlilik korunabilir.
 
Tabii fosil yakıt kullanımı kaynaklı karbon emisyonlarının önüne geçmek için yenilenebilir enerji kaynaklarına daha sık başvurmalı, yeşil enerji ve yeşil mimari ile sera gazı emisyonu karşısında belirlenen karbon nötr hedeflerine ulaşmak için çalışmalıyız.
 
Kısacası kanaatimce bozulmuş tarım arazilerini canlandırmak için atacağımız her adımın, su kaynaklarını korumak için geliştireceğimiz her projenin, yenilenebilir enerji için yapacağımız her yatırımın sürdürülebilir gelecek için olmazsa olmaz olduğunun bilinciyle hareket etmemiz şart. Yani aslında görünen o ki sebebi olduğumuz sorunun çözümü de yine bizde saklı.
 
Girişimcilik
Şehircilik ve Çevre
İnovasyon