Geri Dönüştürülmüş Malzemelerin Kullanım Alanları Genişliyor
Türkiye dünyanın en büyük ilk 10 plastik üreticisi arasında yer alıyor. Hatta dönem dönem ilk 5 ülkeden biri de olduğu oluyor. Dünyada yılda 2 milyar tonu aşan atık ortaya çıkıyor. Bu atıkların büyük bölümü de çöp depolama alanlarına gömülüyor. 4.5 milyar varil petrolün sunacağı enerjiyi sağlayabilecek bir oran bu. Yani dünya elektrik tüketiminin %10’u bu enerji ile karşılanabilir.
Ülkemizde ise 4 milyonu ambalaj olmak üzere yılda 35 milyon tona yakın atık üretiliyor. Bu atıkların da sadece 2.5-3 milyonu geri dönüşüme kazandırılıyor. Yani geri dönüşüm oranımız %7 ile %10 arasında değişiyor. Evsel atıklar, endüstriyel atıklar ve tıbbi atıklara ek olarak bin tonluk cep telefonu atığımız bile oluyor her yıl. Özellikle plastik atıkların geri dönüşümünde dünya genelinde kendini geliştirmesi gereken 20 ülkeden biri konumundayız. Bizde ağırlıklı olarak hurdacılar tarafından yürütülen geri dönüşüm işinin de yaklaşık 5 milyar euro’luk bir pazar olduğu düşünülüyor. Düşünülüyor diyorum, çünkü çoğu işletme kayıt dışı olduğu için net bir tutar vermek şu an için mümkün değil.
Dünya genelinde plastik kullanım oranı son 50 yılda 20 kat artsa da yakın dönemde popülerleşen tasarruf ve sürdürülebilirlik kavramları, geri dönüşüme olan dikkatin artmasını sağladı. Bu dikkatin yansımalarını modadan sanata her alanda görmek mümkün. Tabii son dönemde geliştirilen mimari projelerde de yeşile, doğaya, geri dönüşüme ayrı bir yer verilmeye başlandı. Ancak 2018 sonlarında duyurulan bir mimari proje, geri dönüşüm anlayışını bambaşka bir boyuta taşımaya hazırlanıyor.
Landager ve Arstiderne Arkitekter isimli iki mimarlık ofisinin tasarladığı UN17 Village isimli proje, yeni bir yaşam alanı oluşturmaktan çok daha fazlasını sunuyor. Danimarka’nın başkenti Kopenhag’ın güneyinde hayata geçirilecek projede geri dönüştürülmüş ahşap, beton, cam gibi malzemeler kullanılarak 35 bin metrekarelik ve 400 konutluk bir eko-köy inşa edilecek.
Sürdürülebilirlik kavramı etrafında geliştirilen bu projenin ilgi çekici yanlarından biri de inşa edilecek her bloğun üstünde bir çatı bahçesinin de bulunacak olması. Böylece hem biyoçeşitlilik teşvik edilecek hem de yılda 1.5 milyon litre yağmur suyu, geri dönüştürülmesi için toplama tesislerine gönderilecek. Farklı aile tiplerinin ihtiyaçlarına uygun olacak şekilde 37 farklı konut tipolojisi bulunacak projede ortak kullanım alanları da geniş yer tutacak. Bu farklı tasarım ve geniş ortak alanlardaki amaç da birbirinden farklı kültürel ve ekonomik aralıkta bulunan insanların bir arada yaşamasını sağlamak. Yani toplumdaki sınıf farklılıklarını ortadan kaldırmak da UN17 Village konut projesinin hedefleri arasında.
Kısacası geri dönüşüm ve sürdürülebilirlik, son dönemde değeri az da olsa anlaşılabilen kavramlar. Bize düşen de dünyamızın ve insanlığın geleceği için bu kavramlara daha fazla dikkat etmek. Danimarka’daki çevreci mimari proje belki ilk anda çok küçük görünüyor, ancak hayata geçtiğinde örnek olacak ve belki de diğer yatırımcıları da bu konuda teşvik edecek.
Ülkemizde ise 4 milyonu ambalaj olmak üzere yılda 35 milyon tona yakın atık üretiliyor. Bu atıkların da sadece 2.5-3 milyonu geri dönüşüme kazandırılıyor. Yani geri dönüşüm oranımız %7 ile %10 arasında değişiyor. Evsel atıklar, endüstriyel atıklar ve tıbbi atıklara ek olarak bin tonluk cep telefonu atığımız bile oluyor her yıl. Özellikle plastik atıkların geri dönüşümünde dünya genelinde kendini geliştirmesi gereken 20 ülkeden biri konumundayız. Bizde ağırlıklı olarak hurdacılar tarafından yürütülen geri dönüşüm işinin de yaklaşık 5 milyar euro’luk bir pazar olduğu düşünülüyor. Düşünülüyor diyorum, çünkü çoğu işletme kayıt dışı olduğu için net bir tutar vermek şu an için mümkün değil.
Dünya genelinde plastik kullanım oranı son 50 yılda 20 kat artsa da yakın dönemde popülerleşen tasarruf ve sürdürülebilirlik kavramları, geri dönüşüme olan dikkatin artmasını sağladı. Bu dikkatin yansımalarını modadan sanata her alanda görmek mümkün. Tabii son dönemde geliştirilen mimari projelerde de yeşile, doğaya, geri dönüşüme ayrı bir yer verilmeye başlandı. Ancak 2018 sonlarında duyurulan bir mimari proje, geri dönüşüm anlayışını bambaşka bir boyuta taşımaya hazırlanıyor.
Landager ve Arstiderne Arkitekter isimli iki mimarlık ofisinin tasarladığı UN17 Village isimli proje, yeni bir yaşam alanı oluşturmaktan çok daha fazlasını sunuyor. Danimarka’nın başkenti Kopenhag’ın güneyinde hayata geçirilecek projede geri dönüştürülmüş ahşap, beton, cam gibi malzemeler kullanılarak 35 bin metrekarelik ve 400 konutluk bir eko-köy inşa edilecek.
Sürdürülebilirlik kavramı etrafında geliştirilen bu projenin ilgi çekici yanlarından biri de inşa edilecek her bloğun üstünde bir çatı bahçesinin de bulunacak olması. Böylece hem biyoçeşitlilik teşvik edilecek hem de yılda 1.5 milyon litre yağmur suyu, geri dönüştürülmesi için toplama tesislerine gönderilecek. Farklı aile tiplerinin ihtiyaçlarına uygun olacak şekilde 37 farklı konut tipolojisi bulunacak projede ortak kullanım alanları da geniş yer tutacak. Bu farklı tasarım ve geniş ortak alanlardaki amaç da birbirinden farklı kültürel ve ekonomik aralıkta bulunan insanların bir arada yaşamasını sağlamak. Yani toplumdaki sınıf farklılıklarını ortadan kaldırmak da UN17 Village konut projesinin hedefleri arasında.
Kısacası geri dönüşüm ve sürdürülebilirlik, son dönemde değeri az da olsa anlaşılabilen kavramlar. Bize düşen de dünyamızın ve insanlığın geleceği için bu kavramlara daha fazla dikkat etmek. Danimarka’daki çevreci mimari proje belki ilk anda çok küçük görünüyor, ancak hayata geçtiğinde örnek olacak ve belki de diğer yatırımcıları da bu konuda teşvik edecek.