Doğuştan Mimar: Frank Lloyd Wright Hakkında Ne Biliyoruz?
Mimarinin birçok değerli ismi var. Bunlardan biri de Frank Lloyd Wright. Genel olarak modern mimarinin, özelleştirirsek de organik mimarinin en önemli isimlerinden biri olan Frank Lloyd Wright’ın dikkat çeken özelliklerinden biri ise klasik tabirle “alaylı” olması, yani mimarlık üzerine gerçek bir üniversite eğitimi almamış olması.
19. yüzyılın ikinci yarısında ABD’de doğan Wright, bir üniversitede yarı zamanlı olarak çalışmış, bu sırada teknik ressamlık dersleri almış. Hayatındaki dönüm noktalarından biri ise modern mimarinin babası olarak anılan Louis Sullivan’ın bürosunda yardımcı mimar olarak çalışmaya başlaması. Bu süreçte hem çalışan hem de öğrenen Wright, Sullivan’ın mimarlık anlayışından fazlasıyla etkilense de kendi fikirlerini eserlerine eklemeyi ihmal etmemiş. Mimarlık kariyerine Chicago-Illinois’deki Oak Park’ta kendi evini tasarlayarak başlayan Wright, ardından çok sayıda devlet binasına imza atmış. Öyle ki toplamda 500’den fazla tasarımı inşa edilmiş. Bu dönemin ardından Uzak Doğu mimarisini incelemeye ve konut mimarisine yönelen Wright, bu dönemde ününü yavaş yavaş Avrupa’ya da yaymaya başlamış.
Mimarlık anlayışı ise sadelik ve esneklik üzerine. Japon evlerinin esnekliğini yakın iç tasarımlarla birleştiren mimar, geometrik cepheleri de doğanın bir parçası haline getirmeyi hedeflemiş. Çünkü Frank Lloyd Wright’ın mimari anlayışına göre doğa ile yapı, kendi içinde bir uyum sergilemelidir. Bu da bugün organik mimari olarak anılan anlayışın temellerinin o dönemde atıldığı anlamına gelir. Süslü, işlemeli, ışıl ışıl ve ayrıntılı mimari anlayışa meydan okuyan mimarın eserlerinde doğaya saygı duymak, onunla uyumlu hareket etmek ve geometrik şekillerle doğayı bir potada eritmek ön plana çıkıyor.
Sadeliğin görkeminden yararlanan Wright, malzemelere biçim vermek yerine biçimlerine uygun şekilde kullanmayı tercih eden ender isimlerdendi. Bu anlayışın bir parçası olarak yapının konumlandırılacağı yerin de tamamen düzenlenmesine karşıydı. Ona göre yapı, inşa edileceği yerin bir parçası olacaktı ve bu nedenle bulunduğu doğaya özgün bir stile sahip olmalıydı. Taklit edilmesi güç olan Frank Lloyd Wright’ın mimari anlayışını eserlerinde de kolaylıkla görmek mümkün.
Frank Lloyd Wright’ın eserlerinden biri olan Şelale Evi ya da diğer adıyla Kaufmann Evi, organik mimarinin simge yapılarından biridir. Kaufmann Ailesi için yapılan bu ev, araziden elde edilen malzemelerle ve doğayla mükemmel bir uyum içinde inşa edilmiş. Aile, küçük bir şelale yakınındaki arazilerine yeni bir ev yaptırmak için ünlü mimarla iletişime geçmiş ve isteklerini anlatmış. Araziyi inceleyen Wright ise aileye, şelalenin onların bir parçası olmasını sağlamak istediğini söylemiş. Alınan kararın ardından şelalenin üzerine inşa edilen evin her noktasından suyun sesini duymak mümkün oluyor, ancak akan suyu görmek için evin dışına çıkmak gerekiyor.
Frank Lloyd Wright’ın en önemli projeleri arasında Usonia Evleri, Solomon R. Guggenheim Müzesi, Prairie Evleri, Larkin Yönetim Binası, Taliesin Okulu ve çok sayıda ev bulunuyor. Ortak özellikleri ise doğayı mücadele edilmesi gereken güç değil, bir ortak olarak kabul etmeleri ve onunla uyumlu olacak şekilde tasarlanmaları.
19. yüzyılın ikinci yarısında ABD’de doğan Wright, bir üniversitede yarı zamanlı olarak çalışmış, bu sırada teknik ressamlık dersleri almış. Hayatındaki dönüm noktalarından biri ise modern mimarinin babası olarak anılan Louis Sullivan’ın bürosunda yardımcı mimar olarak çalışmaya başlaması. Bu süreçte hem çalışan hem de öğrenen Wright, Sullivan’ın mimarlık anlayışından fazlasıyla etkilense de kendi fikirlerini eserlerine eklemeyi ihmal etmemiş. Mimarlık kariyerine Chicago-Illinois’deki Oak Park’ta kendi evini tasarlayarak başlayan Wright, ardından çok sayıda devlet binasına imza atmış. Öyle ki toplamda 500’den fazla tasarımı inşa edilmiş. Bu dönemin ardından Uzak Doğu mimarisini incelemeye ve konut mimarisine yönelen Wright, bu dönemde ününü yavaş yavaş Avrupa’ya da yaymaya başlamış.
Mimarlık anlayışı ise sadelik ve esneklik üzerine. Japon evlerinin esnekliğini yakın iç tasarımlarla birleştiren mimar, geometrik cepheleri de doğanın bir parçası haline getirmeyi hedeflemiş. Çünkü Frank Lloyd Wright’ın mimari anlayışına göre doğa ile yapı, kendi içinde bir uyum sergilemelidir. Bu da bugün organik mimari olarak anılan anlayışın temellerinin o dönemde atıldığı anlamına gelir. Süslü, işlemeli, ışıl ışıl ve ayrıntılı mimari anlayışa meydan okuyan mimarın eserlerinde doğaya saygı duymak, onunla uyumlu hareket etmek ve geometrik şekillerle doğayı bir potada eritmek ön plana çıkıyor.
Sadeliğin görkeminden yararlanan Wright, malzemelere biçim vermek yerine biçimlerine uygun şekilde kullanmayı tercih eden ender isimlerdendi. Bu anlayışın bir parçası olarak yapının konumlandırılacağı yerin de tamamen düzenlenmesine karşıydı. Ona göre yapı, inşa edileceği yerin bir parçası olacaktı ve bu nedenle bulunduğu doğaya özgün bir stile sahip olmalıydı. Taklit edilmesi güç olan Frank Lloyd Wright’ın mimari anlayışını eserlerinde de kolaylıkla görmek mümkün.
Frank Lloyd Wright’ın eserlerinden biri olan Şelale Evi ya da diğer adıyla Kaufmann Evi, organik mimarinin simge yapılarından biridir. Kaufmann Ailesi için yapılan bu ev, araziden elde edilen malzemelerle ve doğayla mükemmel bir uyum içinde inşa edilmiş. Aile, küçük bir şelale yakınındaki arazilerine yeni bir ev yaptırmak için ünlü mimarla iletişime geçmiş ve isteklerini anlatmış. Araziyi inceleyen Wright ise aileye, şelalenin onların bir parçası olmasını sağlamak istediğini söylemiş. Alınan kararın ardından şelalenin üzerine inşa edilen evin her noktasından suyun sesini duymak mümkün oluyor, ancak akan suyu görmek için evin dışına çıkmak gerekiyor.
Frank Lloyd Wright’ın en önemli projeleri arasında Usonia Evleri, Solomon R. Guggenheim Müzesi, Prairie Evleri, Larkin Yönetim Binası, Taliesin Okulu ve çok sayıda ev bulunuyor. Ortak özellikleri ise doğayı mücadele edilmesi gereken güç değil, bir ortak olarak kabul etmeleri ve onunla uyumlu olacak şekilde tasarlanmaları.