Kişisel Blog

Alternatif Enerji Kaynaklarını Değerlendirmede Ne Durumdayız?

Fosil yakıt kullanımı, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir sorun. Bol petrol ve doğal gaz yatağımız olmaması nedeniyle ham madde ve enerji kaynağı olarak bu ürünleri ithal etmek için büyük meblağlar harcamamız bir yana, dünyanın geleceğine de olumsuz katkılar sunuyoruz. Çünkü petrol ve doğal gaz gibi yenilenemeyen enerji kaynaklarını kullanmak demek, küresel ısınmayı biraz daha hızlandırmak demek.

Ülkemizde yıllık elektrik tüketimi yaklaşık 250 milyar kilovatsaat. Bunun yaklaşık %45’i doğal gaz ile karşılanırken sadece %3’ü yenilenebilir, %25’i ise hidrolik enerji kaynakları ile üretiliyor. Oysa coğrafi konumu, iklimi, yeraltı ve yerüstü kaynakları ile Türkiye, alternatif enerji kaynakları bakımından oldukça şanslı. Üç tarafı denizlerle çevrili, yeraltı suları bakımından zengin, dalga ve rüzgar açısından verimli ve bol güneş alan Türkiye’de alternatif enerji kaynakları kullanımı, olması gerekenin çok altında.

Mesela yapılan araştırmalara göre Türkiye’de jeotermal enerji kaynağı olarak 600’den fazla termal kaynak mevcut. Bunların ortak özelliği, 100 C’den sıcak termal kaynaklar olmaları. Büyük bir kısmı da Batı Anadolu’da toplanmış durumda. Dünya genelinde 58 ülkenin jeotermal enerjiden faydalandığı düşünülürse bizim de bu potansiyeli değerlendirmemiz beklenir. Ancak dünyada jeotermal enerji kullanımında potansiyel bakımından ilk 10 ülke arasında yer alan Türkiye, jeotermal enerji kaynaklarının yaklaşık %15’ini kullanıyor. Kalan %85’lik kısmı da hızlı bir şekilde ekonomiye kazandırmamız gerekiyor.

Ülkemizde bolca bulunan alternatif enerji kaynaklarından biri de güneş enerjisi. Dünyada güneş enerjisinden en çok yararlanan ülke olan Almanya’dan daha fazla güneş almamıza rağmen kullanım oranı bakımından oldukça gerilerdeyiz. En çok güneş enerjisi kullanan ilk 5 ülke arasında Japonya ve ABD yer alıyor. Ayrıca İtalya ve İspanya gibi iki Akdeniz ülkesi de bu listede. Ülkemizde yıllık ortalama güneşli saat miktarı 2600 iken bu potansiyelden faydalanma oranımız ise son derece düşük.

En çok faydalandığımız alternatif enerji kaynaklarının başında hidroelektrik geliyor. Elektrik enerjisinin yaklaşık %25’ini ürettiğimiz hidroelektrik enerjisinde potansiyel bakımından Avrupa’da 3. sıradayız. Ancak var olan potansiyeli değerlendirdiğimiz takdirde bu oranı iki katına çıkarmamız mümkün.

Son dönemde dünya genelinde kıymeti daha çok anlaşılan rüzgar enerjisi ise bizde henüz yeterince yaygınlaşmadı. Türkiye, rüzgar enerjisi potansiyeli bakımından özellikle Ege kıyıları ile oldukça değerli bir bölgeyken ilk santral kurulumundaki maliyet nedeniyle henüz bu alana yeterince yatırım yapabilmiş değil.

Biliyoruz ki ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili. Bu da kıyılarımızda gelgitin de etkisiyle bol bol dalga gördüğümüz anlamına geliyor. Son dönemde dünyada bilim insanlarının yaptığı çalışmayla dalgaların oluşturduğu enerji de dönüştürülerek kullanılıyor. Türkiye’nin kıyı uzunluğunun da 8 bin km olduğu düşünülürse büyük bir potansiyele sahibiz demektir. Balıkçılık ve turizm gibi sebeplerle bu alanın en fazla 5’te 1’ini kullanabilir olsak da, yine de büyük bir potansiyelimiz var demektir. Henüz bu alanda yeterince çalışma yapılmadığı için kullanım miktarımız çok düşük olsa da önümüzdeki dönemde daha fazla faydalanabilmek için şimdiden çalışmalara başlamalıyız.

Son olarak dünyada yükselen alternatif enerji kaynağı olan biyoyakıt ile geri dönüşümden arta kalan atıkların enerjiye dönüştürülmesi, birçok sorunumuza çözüm getirmeyi başarabilir. Türkiye’de alternatif enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaşması ise hem doğaya verilen zararı minimuma indirir hem de enerji kaynakları elde etmek için büyük miktarlarda döviz harcamamızın önüne geçer. Yani birkaç açıdan kazanç sağlayacak bir çalışma için ne kadar hızlı hareket etsek o kadar iyi.
Girişimcilik
Şehircilik ve Çevre
İnovasyon