15 Minute City, The Line ve Diğerleri: Değişen Şehir Planlaması ve Değişen Sosyal Hayatlar
Covid-19 pandemisi ile birlikte günlük hayattan iş yaşamına kadar her şey değişti. Öyle ki modern zamanlarda hiç yaşanmamış şekilde milyonlarca hatta milyarlarca insan evlerine kapandı ve çok daha sade, çok daha sakin bir yaşama yöneldi. Bu da akıllara bir soruyu getirdi: Hep böyle sade ve basit yaşamak mümkün mü?
Aslında şehircilik açısından bu soru son yıllarda sorulmaya başlanmıştı. Özellikle de şehir planlamacılar tarafından. Çünkü hepimizin bildiği gibi şehirler büyüyüp kalabalıklaştıkça ve daha geniş alanlara yayıldıkça hareket etmek daha fazla emek ister hale geldi. Mesela herhangi bir büyükşehirde evden işe gitmek için harcanan süre her geçen gün artıyor ve bu da daha fazla zaman ve enerji harcanması anlamına geliyor. İşte, bu sorunun önüne geçmek için yapılan çalışmaların ardından yeni bir kavram doğdu: 15 dakikalık şehirler!
İlk başta pek bir şey ifade etmese de aslında çok basit bir anlamı var: Eviniz ile işiniz, okulunuz, alışveriş yaptığınız yerler, kafe ve sinema gibi sosyalleşme alanlarınız, çocuklarınızın okulu, kısacası gün içinde gitmeniz gereken yerler arasındaki mesafe 15 dakika ise siz bir 15 dakikalık şehirde (15 Minute City) ya da 15 dakikalık mahallede yaşıyorsunuz demektir. En başta imkansız gibi görünse de biraz düşününce aslında gerçekleşmesi oldukça mümkün bir fikir. Üstelik bu tip şehirlerin hem insana hem de doğaya faydası var, çünkü temel ulaşım aracı bisiklet!
Yürüyerek ya da bisikletle 15 dakika işinize, okulunuza ya da gitmeniz gereken herhangi bir yere gittiğinizi düşünsenize. Trafik, kalabalık, gürültü gibi stres kaynaklarından uzakta, geniş ve huzurlu yürüyüş ya da bisiklet yollarında zaman geçirmenin bir rutine dönüşmesi paha biçilemez. Hatta 15 dakikalık bir otobüs yolculuğuyla işe ya da okula gitmek de sanırım kimsenin itiraz etmeyeceği bir durum.
15 dakikalık şehir fikrinin birçok artısı bulunuyor. Mesela ulaşım için fosil yakıtlı arabalara muhtaç olunmayacağı için doğaya verilen zarar oldukça azalacak. Tabii daha az arabaya ihtiyaç olacağı için sokaklar ve yollar daha güvenli olacak. Acil durumlarda ihtiyaç duyulan itfaiye, polis gibi tüm birimlere ulaşmak da çok daha kolay olacak. Ayrıca günün önemli bir kısmının yolda harcanması yerine çok kısa sürede istenilen yerlere varılması sayesinde zamandan büyük bir tasarruf sağlanacak. Günde fazladan birkaç saati kendine ayırmayı kim istemez ki! Peki, 15 dakikalık şehir fikri bir ütopyadan mı ibaret?
Günde birkaç saati trafikte geçiren bizim gibiler için hayal gibi görünse de Amsterdam ve Kopenhag gibi şehirler aslında bu kavrama oldukça yakın şehir planlamasına sahip. Çok sayıda küçük ve orta ölçekli şehrin dışında bu tip büyük şehirlerde bu uygulamanın hayat bulması ise umut verici. Tabii buna ulaşmak için yıllarca altyapı yatırımları yapmak, ulaşım araçlarından eğitim birimlerine kadar büyük çaplı bir değişim için çalışmak gerekiyor. Ancak işin sonunda huzurlu ve güvenli şehirler olduğu için bu uğurda harcanacak her türlü emek çok değerli. Ayrıca Paris gibi dünyanın en büyük şehirlerinden biri de 15 dakikalık şehir kavramının son yıllardaki en büyük takipçilerinden. Şehrin belediye başkanı, bölge sakinlerinin tüm ihtiyaçlarını 15 dakikalık mesafe içinde karşılayabilmesi için farklı projeleri hayata geçirmeyi planlıyor. Paris’in 15 dakikalık şehir kavramına uyabilmesi ise aynı uygulamanın ülkemizde İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlere de uyarlanabileceği anlamı taşıyabilir.
Tabii şehircilik anlayışıyla ilgili başka çalışmalar da var. Mesela Suudi Arabistan’ın duyurduğu The Line isimli proje de şehirde yaşayanların gerekli tüm alanlara sadece 5 dakikada ulaşmasını amaçlıyor. 170 kilometrelik bir hattan oluşması planlanan bu yenilikçi yerleşim yerinde %100 yenilenebilir enerji kaynakları kullanılacak ve bir uçtan diğer uca ulaşım da 20 dakika sürecek. Yaklaşık 1 milyon kişinin yaşaması planlanan The Line, aynı zamanda yapay zeka altyapılı bir şehir olarak da öne çıkacak. Bu tip projelerin ve gelişen yeni fikirlerin bize anlattığı ise artık insanların yaşam kalitesini artırmak için daha sade ve pratik çözümlere ihtiyaç duyduğunun belirginleşmesi. Çünkü işe gitmek için saatler harcamak ya da trafikte stresle dolmak, yaşam kalitesini düşürdüğü için toplumları daha mutsuz ve verimsiz kılıyor. Son yıllarda ve özellikle de pandemi ile birlikte gelinen süreçte ortaya atılan çözümler ise daha verimli, huzurlu ve çevreci yaşam alanları elde edilmesine katkı sağlayacaktır.
Aslında şehircilik açısından bu soru son yıllarda sorulmaya başlanmıştı. Özellikle de şehir planlamacılar tarafından. Çünkü hepimizin bildiği gibi şehirler büyüyüp kalabalıklaştıkça ve daha geniş alanlara yayıldıkça hareket etmek daha fazla emek ister hale geldi. Mesela herhangi bir büyükşehirde evden işe gitmek için harcanan süre her geçen gün artıyor ve bu da daha fazla zaman ve enerji harcanması anlamına geliyor. İşte, bu sorunun önüne geçmek için yapılan çalışmaların ardından yeni bir kavram doğdu: 15 dakikalık şehirler!
İlk başta pek bir şey ifade etmese de aslında çok basit bir anlamı var: Eviniz ile işiniz, okulunuz, alışveriş yaptığınız yerler, kafe ve sinema gibi sosyalleşme alanlarınız, çocuklarınızın okulu, kısacası gün içinde gitmeniz gereken yerler arasındaki mesafe 15 dakika ise siz bir 15 dakikalık şehirde (15 Minute City) ya da 15 dakikalık mahallede yaşıyorsunuz demektir. En başta imkansız gibi görünse de biraz düşününce aslında gerçekleşmesi oldukça mümkün bir fikir. Üstelik bu tip şehirlerin hem insana hem de doğaya faydası var, çünkü temel ulaşım aracı bisiklet!
Yürüyerek ya da bisikletle 15 dakika işinize, okulunuza ya da gitmeniz gereken herhangi bir yere gittiğinizi düşünsenize. Trafik, kalabalık, gürültü gibi stres kaynaklarından uzakta, geniş ve huzurlu yürüyüş ya da bisiklet yollarında zaman geçirmenin bir rutine dönüşmesi paha biçilemez. Hatta 15 dakikalık bir otobüs yolculuğuyla işe ya da okula gitmek de sanırım kimsenin itiraz etmeyeceği bir durum.
15 dakikalık şehir fikrinin birçok artısı bulunuyor. Mesela ulaşım için fosil yakıtlı arabalara muhtaç olunmayacağı için doğaya verilen zarar oldukça azalacak. Tabii daha az arabaya ihtiyaç olacağı için sokaklar ve yollar daha güvenli olacak. Acil durumlarda ihtiyaç duyulan itfaiye, polis gibi tüm birimlere ulaşmak da çok daha kolay olacak. Ayrıca günün önemli bir kısmının yolda harcanması yerine çok kısa sürede istenilen yerlere varılması sayesinde zamandan büyük bir tasarruf sağlanacak. Günde fazladan birkaç saati kendine ayırmayı kim istemez ki! Peki, 15 dakikalık şehir fikri bir ütopyadan mı ibaret?
Günde birkaç saati trafikte geçiren bizim gibiler için hayal gibi görünse de Amsterdam ve Kopenhag gibi şehirler aslında bu kavrama oldukça yakın şehir planlamasına sahip. Çok sayıda küçük ve orta ölçekli şehrin dışında bu tip büyük şehirlerde bu uygulamanın hayat bulması ise umut verici. Tabii buna ulaşmak için yıllarca altyapı yatırımları yapmak, ulaşım araçlarından eğitim birimlerine kadar büyük çaplı bir değişim için çalışmak gerekiyor. Ancak işin sonunda huzurlu ve güvenli şehirler olduğu için bu uğurda harcanacak her türlü emek çok değerli. Ayrıca Paris gibi dünyanın en büyük şehirlerinden biri de 15 dakikalık şehir kavramının son yıllardaki en büyük takipçilerinden. Şehrin belediye başkanı, bölge sakinlerinin tüm ihtiyaçlarını 15 dakikalık mesafe içinde karşılayabilmesi için farklı projeleri hayata geçirmeyi planlıyor. Paris’in 15 dakikalık şehir kavramına uyabilmesi ise aynı uygulamanın ülkemizde İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlere de uyarlanabileceği anlamı taşıyabilir.
Tabii şehircilik anlayışıyla ilgili başka çalışmalar da var. Mesela Suudi Arabistan’ın duyurduğu The Line isimli proje de şehirde yaşayanların gerekli tüm alanlara sadece 5 dakikada ulaşmasını amaçlıyor. 170 kilometrelik bir hattan oluşması planlanan bu yenilikçi yerleşim yerinde %100 yenilenebilir enerji kaynakları kullanılacak ve bir uçtan diğer uca ulaşım da 20 dakika sürecek. Yaklaşık 1 milyon kişinin yaşaması planlanan The Line, aynı zamanda yapay zeka altyapılı bir şehir olarak da öne çıkacak. Bu tip projelerin ve gelişen yeni fikirlerin bize anlattığı ise artık insanların yaşam kalitesini artırmak için daha sade ve pratik çözümlere ihtiyaç duyduğunun belirginleşmesi. Çünkü işe gitmek için saatler harcamak ya da trafikte stresle dolmak, yaşam kalitesini düşürdüğü için toplumları daha mutsuz ve verimsiz kılıyor. Son yıllarda ve özellikle de pandemi ile birlikte gelinen süreçte ortaya atılan çözümler ise daha verimli, huzurlu ve çevreci yaşam alanları elde edilmesine katkı sağlayacaktır.