Kişisel Blog
Su Stresi Su Kıtlığına Dönüşürken: Dünya Nüfusunun Dörtte Biri İçme Suyuna Ulaşamıyor

Su Stresi Su Kıtlığına Dönüşürken: Dünya Nüfusunun Dörtte Biri İçme Suyuna Ulaşamıyor

Geçtiğimiz günlerde Dünya Sağlık Örgütü’nün su kaynakları ile ilgili bir araştırması çıktı karşıma. Dünya Su Haftası kapsamında yakın zamanda hazırlanan rapordaki veriler oldukça dikkat çekici. Aslında rapordaki en kritik veri şu: Dünya genelinde her 4 kişiden 1’i güvenli içme suyuna erişemiyor. Dünya nüfusunun yaklaşık 8.2 milyar olduğunu göz önünde bulundurursak da bu demek oluyor ki 2.1 milyar insan için içme suyuna ulaşmak ciddi bir sorun teşkil ediyor.

Gezegenimizdeki suyun yaklaşık %97’sinin okyanuslarda, geri kalanının ise buzullar, nehirler, göller ve su buharı şeklinde atmosferde olduğu biliniyor. Toplam suyun yalnızca %2,5’i tatlı su kaynağı yani içme suyu. Zaman zaman dile getirdiğim içme suyuna erişim problemi, farkındalığı yüksek olan herkesçe bilinse de raporda yer alan bazı ek veriler ışığında sorunun daha da büyüyeceğini söyleyebiliriz. Rapora göre dünyada 3,4 milyar insan güvenli sanitasyon sistemlerinden yoksunken kırsal bölgelerde güvenli içme suyuna erişim uzun yıllardır yürütülen çalışmalar sonucunda ancak %60’a ulaşabilmiş durumda.

Önlemler alınmadığı takdirde, su sorununun geleceği bugünkünden daha iyiye gitmeyecek gibi görünüyor. Günümüzde 4 milyar insan yani insan nüfusunun yarısı yılda en az bir ay süresince su kıtlığı yaşıyor. 2030 yılına gelindiğinde 700 milyon insanın su kıtlığı nedeniyle mevcut yaşam alanını terk edeceği, 2040 yılına gelindiğinde ise her 4 çocuktan 1’inin aşırı su stresi olan bölgelerde yaşayacağı öngörülüyor.

Bu noktada birkaç kavramın üzerinden geçmekte fayda var. Su stresi, bir yıl içinde kişi başına düşen kullanılabilir tatlı su miktarının 1000-1700 m3 arasında olmasını; su kıtlığı ise bu miktarın 1000 m3’ten az olmasını ifade ediyor. 1700 m3 üstü ise su zenginliği anlamına geliyor. Bu değerler ışığında şimdi de ülkemizin durumuna göz atalım.

Su Zengini Bir Ülke Olmanın Uzağındayız

Günümüzde Türkiye’de kişi başına düşen tatlı su miktarı 1500 m³’ civarında. Yani sanılanın aksine ülkemiz su zengini bir ülke değil, su sıkıntısı çeken bir ülke konumunda. Üstelik 2030 yılında bu miktarın 1200 m³’e, 2050 yılında ise 1069 m³’e düşmesi bekleniyor. Bu da kısa vadede ülkemizin su kıtlığı yaşama riskiyle karşı karşıya olduğu anlamına geliyor.

Temiz su kaynaklarına sahip olmamak, tüm yaşamı doğrudan etkiliyor. Günlük içme suyunun ötesinde, tarım ve hayvancılık, sağlık ve enerji üretimi gibi sektörler de suya bağımlı. Tarım ve hayvancılığın su sıkıntısı yaşaması, kısa sürede gıda krizine yol açarken; sağlık ve enerji sektörlerinde suyun eksikliği, hijyen sorunları nedeniyle salgın riskini artırıyor ve enerji tesislerinin kapasitesinin düşmesiyle üretimde aksamalara sebep oluyor.

Kısacası su, hayatın tam merkezinde yer alıyor. Su stresi ve su kıtlığının nedenleri ise oldukça fazla. Artan nüfus nedeniyle kişilerin suya talebinin artmasının dışında tarım, hayvancılık, enerji ve sanayi gibi alanlarda da suya olan talep kat kat artmış durumda. Öyle ki tatlı suyun %70’i tarımda, yaklaşık %20’si ise enerji ve sanayi gibi sektörlerde kullanılıyor. Yani tarımda damlama sulama yerine tercih edilen vahşi sulamanın zararı sanılanın çok ötesinde.

Dünyanın 25 ülkesi, tatlı su kaynaklarının %80’ini kullanırken gelişmiş ülkelerdeki işlerin yarısı, az gelişmiş ülkelerdeki işlerin %80’i ise suya bağlı. Yani suya daha çok bağımlı olan ülkeler, suya daha az erişebiliyor. Bu da ekonomik ve toplumsal adaletsizliği beraberinde getiriyor.

Nüfus artış hızı göz önüne alındığında, tatlı suya olan talebin çok daha hızlı artacağı kaçınılmaz görünüyor. Önümüzdeki yıllarda, başta Afrika olmak üzere Latin Amerika ve Asya gibi nüfus, şehirleşme ve sanayileşme hızının yüksek olduğu bölgelerde su talebi ortalamanın çok üzerinde olacak. Ancak bu bölgelerde kuraklık, bilinçsiz tüketim, vahşi sulama ve kimyasal kirlenme gibi sorunlar da giderek artıyor. Özetle hem bu bölgelerde hem de dünya genelinde suya talep yükselse de, mevcut su kaynaklarını kullanılmaz hâle getirmeye devam ediyoruz.

Yapılması gerekenler ise oldukça kapsamlı çalışmalar içeriyor. Tarımda verimli sulamayı yaygınlaştırmak, sulak alanları kirlenmelere karşı koruma altına almak, kuraklığa karşı yeşil alanları ve altyapıları artırmak, üretimde su yerine yenilenebilir kaynakları daha verimli şekilde kullanmak, atık su arıtmayı bir standart haline getirmek, su tasarruflu ürünler kullanmayı teşvik etmek gibi adımları acilen hayata geçirmek ve dünya çapında yaygınlaştırmak gerekiyor. Hayatın merkezinde su yer alıyor ve biz hayatımızı çok kolay harcıyoruz.