Son yıllarda hızlı bir dönüşüm yaşıyoruz. Geçmişte bilimkurgu filmlerinde ya da fütüristik öykülerde karşılaştığımız teknolojilerin bir kısmı bugün günlük hayatımızın bir parçası konumunda. Örneğin son dönemin en popüler konularından biri olan yapay zeka, artık iş hayatının bile bir parçası olmaya başladı. Hızlıca hayatımıza girdi ve yerini sağlamlaştırmaya başladı.
Bu bilim kurgusal dönüşümün bir diğer unsuru ise hiç şüphesiz robotlar. Çizgi filmlerden romanlara kadar birçok alanda ele alınan teknolojilerin hayat bulmasıyla birlikte yeni bir çağ açıldığını kabul etmemiz gerek. Çünkü en temel ve geri hizmetleri yapan basit makinelerden günlük hayatın önemli parçaları olan robotlarla iç içe yaşamaya başlamak üzereyiz. Hatta bunu hepimizden önce deneyimleyen ve pratiğe döken bir şehir kurulmak üzere.
Japonya’da Tokyo’ya 140 kilometre mesafede, Fuji Dağı’nın eteklerine kurulan Toyota Woven City, dünyanın ilk robot şehri olarak tanımlanıyor. Toyota’nın eski bir fabrikasının bulunduğu arazi üzerine inşa edilen ve ilk kısmı tamamlanan Woven City, 176 dönümlük bir alana yayılıyor.
Toyota mühendisleri, personeli ve ailelerinden oluşacak birkaç yüz kişiyi ağırlamaya hazırlanan şehrin gelecekte şimdilik iki bin kişiyi ağırlaması hedefleniyor. Toyota’nın tekstil endüstrisindeki geçmişini ve şehrin planlamasındaki iç içe geçmişliği vurgulamak için “Dokuma Şehir” olarak adlandırılan bu yaşam alanı, aslında modern kentleşme için deneysel bir ortam sunuyor. Mobilite, dijital altyapı, anlık veriler ve çok daha fazlasının anbean gözlemlenmesiyle şehrin canlı bir organizma gibi ele alınması hedefleniyor.
Şehirde yaşaması planlanan kişiler iki ayrı grupta ele alınıyor: Mucitler olarak anılan ve yeni teknolojileri tasarlayıp test eden kişiler ile bu sistemlerle günlük hayatta etkileşime girerek geri bildirim sağlayan dokuyucular. Bu iş birliği sayesinde geliştirilen teknolojilerin verimli ve verimsiz noktaları tespit edilebilecek, ihtiyaçlar temel kullanıcılardan öğrenilebilecek ve şehir bu doğrultuda geliştirilecek.
Robotlar, Otonom Araçlar, Sensörler ve Daha Fazlası
Woven City’nin en önemli özelliklerinden biri otonom araçların test alanı olacak olması. Yollar yayalar, scooter’larla bisikletler gibi araçlar ve otonom araçlar için olmak üzere üçe ayrılmış durumda. Her şerit, bu gruplardan birine ait olacak. Sensörler ve yapay zeka aracılığıyla birbirlerine bağlı olan yapılar ve araçlar sayesinde tüm ulaşım dijital olarak sağlanıp kontrol edilecek.
Şehirdeki binalar ise sürdürülebilirliğe uygun olacak şekilde karbon nötr ahşap kullanılarak inşa edildikleri gibi güneş panelleriyle de donatılmış durumda. Bu da karbon emisyonunu en aza indirmeyi ve yenilenebilir enerji kaynaklarından en yüksek verimlilikle faydalanmayı hedefleyen anlayışın bir yansıması. Ayrıca enerji üretiminde ihtiyaç anında devreye girecek şekilde hidrojen kartuş sistemi de yer alıyor.
Akıllı ev sistemlerinin aktif olarak kullanılacağı şehirde ses ve yüz tanıma sistemleri sayesinde temel ihtiyaçlardan asansör sistemlerine kadar birçok aracı kontrol etmek mümkün. Sesle kontrolün özellikle yaşlı ve hasta kullanıcıların hayatlarını kolaylaştırması, ihtiyaç anında hızlıca destek olmaya imkan tanıması hedefleniyor.
Tabii şehrin üstü olduğu kadar altı da oldukça işlek. Hem estetik bir görüntü kazandırmak hem de arızalara kolayca müdahale edebilmek için elektrik, su, internet gibi altyapı sistemlerinin kablo ve boruları yer altına döşenmiş. Şehirde yer alan binalar da yer altı tünel sistemleriyle birbirlerine bağlı. Bu da atık yönetiminden kargo teslimatına kadar tüm işlemlerin yüzeyin altından otonom araçlarla yerine getirilmesine imkan sağlıyor. Üstelik otonom araçların ve robotların değişen hava koşullarından etkilenmeden görevlerini yerine getirmesi de bu yolla mümkün oluyor.
Bugüne kadar birçok kez değindiğim Nesnelerin İnterneti, dijital ikiz, otonom araçlar ve robotik teknolojilerin gerçek hayatın içinde test edilerek geliştirilmesi sağlayacak Woven City, aynı zamanda modern şehircilik anlayışı için de fazlasıyla öğretici olacak. Sürekli geri bildirim, canlı veriler ve sensörlerle anlık analizler sayesinde şehrin ihtiyaçları, aksayan noktalar ve talepler hızlıca tespit edilip karşılanabilecek. Öyle ki caddelerdeki insan yoğunluğuna göre geçici kafeler açılıp kapatılması bile mümkün olacak.
Ayrıca küçük bir alan ve az sayıda sakin ile başlayacak bu şehirleşme, zaman içinde edinilecek tecrübelerle ihtiyaca göre halka halka büyütülebilecek bir anlayışın temellerini atıyor. Tüm fikirlerin test edilip deneyimlenebileceği şehirde optimum sonuca ulaşmak için her türlü seçenek göz önünde bulundurulabilecek. Şehrin sakinlerinin de pasif kullanıcılar değil, aktif katılımcılar olarak söz sahibi olması mümkün olacak. Eğer bu şehir deneyi desteklenirse geleceğin şehirlerini inşa etmeye daha hızlı hazırlanmamız gerekebilir.