Kişisel Blog
Hem Bugünü Hem Geleceği Kurtarmak İçin Doğa-Pozitif Şehirler Planlamak

Hem Bugünü Hem Geleceği Kurtarmak İçin Doğa-Pozitif Şehirler Planlamak

İklim krizi, gündemin en önemli konularının başında gelmeye devam ediyor. Her ne kadar son dönemde artan bilinç ve yapılan çalışmalarla bu konuda aşama kaydedilse de geçmişten gelen büyük birikim nedeniyle henüz olması gereken noktanın çok uzağındayız. Sanayi kirliliği, enerji tüketimi, doğal kaynakların kirletilmesi, fosil yakıt kullanımı gibi nedenlerle tetiklenen küresel iklim değişikliğinin önemli sebeplerinden biri de hiç şüphesiz doğayı tahrip eden plansız kentleşme.

Tarih boyunca suya ve doğal kaynaklara yakın bölgeleri yerleşim yeri olarak kullanan insanlık, çok uzun yıllar boyunca doğayla iç içe yaşam sürmeyi başardı. Ancak özellikle Sanayi Devrimi ve teknolojik gelişmelerle birlikte doğa-insan dengesi bozuldu, insanlık doğaya daha çok zarar vermeye başladı. Bugün gelinen noktada ise şehirler, doğal dengenin ve su kaynaklarının en çok zarar verildiği alanlar halini aldı.

Zaman içinde küresel iklim krizini oluşturan bu değişime karşı çeşitli projeler geliştirildi, yönetmelikler hazırlandı, organizasyonlar kuruldu. Bu çalışmalardan biri de Doğa Pozitif Girişimi’nin geliştirdiği doğa-pozitif kavramı. Bu kavram, 2020 yılı baz alınarak 2030 yılına kadar biyolojik çeşitlilik kaybını durdurup tersine çevirmeyi ve 2050 yılına kadar da bu alanda tam iyileşme sağlamayı ifade ediyor. Yani 2050 yılına gelindiğinde biyolojik çeşitliliğin korunup restore edildiği ve sağlıklı bir ekosistem sayesinde sürdürülebilirliğin faydalarının sağlandığı bir dünya inşa edilmesi hedefleniyor.

Bu noktada yapılması gerekenler ise günümüzdeki şehircilik anlayışını değiştirmekten geçiyor. Bugün yaşadığımız şehirlerin neredeyse tamamı doğayı merkeze almak yerine daha yoğun şekilde yapılaşmayı önde tutuyor. Bu da kentlerde biyolojik çeşitliliğin ciddi anlamda zarar görmesine, karbon salımının hızla artmasına, su ve diğer doğal kaynakların bilinçsizce kullanılmasına yol açıyor.

 

Güçlü Biyoçeşitlilik İçin Yeşil Kentler

Yapılması gereken doğa-pozitif kavramına uygun olacak şekilde doğa-pozitif şehirler inşa etmek. Doğa-pozitif şehirler yalnızca doğaya verilen zararı en aza indirmeye odaklanmaz, aynı zamanda doğanın iyileşmesi ve kendini yenilemesine önemli katkılar sağlamayı da hedefler. Bunu sağlamak için yapılabilecekler ise oldukça fazla.

Kentlerin neredeyse tamamını oluşturan konutlar, kapladıkları alan nedeniyle kentlerdeki biyolojik çeşitliliğin sığınma alanları olma anlamını da taşıyor. Bu nedenle şehirleri yeşil alanlarla ve doğal bitki örtüsüyle güçlendirmek, kent bahçeleri kurmak, kentsel nehirleri ve su kaynaklarını koruyup temizlemek, yeşil çatı uygulamalarıyla binaların çatılarını küçük bahçelere dönüştürmek mümkün.

Bu sayede kuşlar başta olmak üzere birçok canlının şehirlerde tehlike altında olmadan yaşamlarını sürdürülebilmeleri sağlanabilir. Ayrıca yoğun yapılaşmanın görüldüğü kentlerde sıklıkla karşılaşılan su ve hava kirliliğinin önüne geçmek, kirli suyun filtrelenmesini ve havadaki zararlı partiküllerin azaltılması ile daha yaşanılabilir şehirlere ulaşılabilir.

Bu durum yani şehirlerin daha yeşil alanlar olması yalnızca biyolojik çeşitliliği ve doğal kaynakları korumakla kalmaz, kent sakinlerinin daha sağlıklı bir yaşam sürmelerine de katkı sağlar. Kalp hastalıklarından cilt sağlığına hatta psikolojik sağlığa kadar hemen her noktaya etki ederek daha huzurlu ve sağlıklı nesiller yetişmesine imkan tanır.

Kentsel yeşil alanların yaygınlaşmasının bir diğer etkisi de kentsel ısı adalarının etkisinin kırılmasını sağlamasıdır. Yeşil alanlar ve olgun ağaçlar arttıkça gölgelik alan miktarı artar, güneş ışınlarının asfalt ve betondan yansıyarak kent üzerinde bir ısı adası oluşturma gücü azalır. Bu da daha serin şehirler anlamına gelir ve yaz aylarında serinlemek için klima ve diğer serinleticilere olan ihtiyacı azaltır. Bu sayede de hem atmosfere zararlı gaz ve partikül salınımı hem de enerji tüketimine olan talep azalır. Yani daha temiz bir hava ve daha düşük enerji maliyeti anlamına gelir.

Kısacası daha yeşil, su kaynaklarını koruyan, yeşil çatılara sahip, yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygın olarak kullanıldığı, biyolojik çeşitliliğin güvende olduğu doğa-pozitif şehirler hem bugünün hem de geleceğin anahtarı. Sürdürülebilirliği merkeze alan bu şehircilik anlayışının başarısı ise hem kent sakinlerine hem de karar alıcı yöneticilere bağlı.