Sıfır Karbon Emisyonu İçin Yeni Nesil Betondan Faydalanılabilir mi?
Küresel ısınmanın tetikleyicisi karbon emisyonları gün geçtikçe artıyor ve gezegenimiz zaman ilerledikçe iklim krizinin etkileri ile daha ciddi biçimde karşı karşıya kalıyor. Fosil yakıt kullanımı, çevre tahribatı, doğal kaynakların kirletilmesi, atık yönetimi yapılamaması gibi önemli nedenlerle artan karbon salınımının kaynaklarından biri de aslında inşaat sektöründe kullanılan beton.
Küresel karbon emisyonunun yaklaşık %8’inden sorumlu olan beton, dünyada insan yapımı en çok tüketilen malzemeler arasında. Binalar, yollar, hastaneler, okullar ve ihtiyaç duyduğumuz hemen her alanda beton kullanılıyor. Betonun en temel bileşeni olan çimentonun üretimi, betonun yapımı ve beton yapıların şehirlerdeki hakim varlığı nedeniyle hem karbon salınımı hem de ısı adaları her geçen gün artıyor. Ancak küresel ısınmayı 1.5 santigrat derece ile sınırlamak ve iklim krizinin etkilerini ilk olarak hafifletmek, ardından da telafi etmek istiyorsak beton-çimento yapımındaki karbon salınımının önüne geçmemiz şart. Dünya genelinde hızlanan şehirleşme oranı ve nüfus artışını göz önünde bulundurursak bu konunun önemini daha iyi anlayabileceğimiz kanaatindeyim.
Uzmanlarca belirlenen ve geleceğimiz için mutlaka yakalamamız gereken sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşmak amacıyla birçok kurum ve kuruluş çözüm arıyor. Bu uğraşlarla birlikte enerji ve tüketim alanlarında yapılan çalışmalar gibi çimento üretiminde de yeniliklerle ilgili haberler heyecan veriyor. Bunlardan biri de Finlandiya’daki VTT Teknik Araştırma Merkezi'ne bağlı ekiplerin geliştirdiği yeni nesil beton.
Karbondioksitin zaman içinde beton tarafından emilip inşa ederken kullanılan demir donatılara yavaş yavaş zarar vermesine yol açan sürece yönelik araştırmalar yapan VTT, uzun yıllar süren çalışmalarının bir noktasında karbon negatif beton üretmeye yönelmiş. Bu araştırmalar geliştikçe de karbon ayak izini azaltan yeni nesil betona giden yol açılmış. Çelik endüstrisinde kullanılan yüksek sıcaklıktaki fırınlardan elde edilen cürufları, geleneksel çimento yerine kullanma fikri üzerinden ilerleyen VFF ekipleri, biyomalzeme ve diğer kaynakları da kullanarak bir sonuca ulaşmış. Elde edilen malzemeyle testler yapılarak sonuçlar değerlendirilmiş. Ortaya çıkan sonuç ise oldukça umut verici.
Cüruf temelli bu yeni nesil betonun karbon emisyonunu %45 oranında azalttığı, geleneksel çimento yerine kullanılabileceği yönündeki veriler paylaşıldı. Öyle ki geleneksel betonun, metreküp başına onlarca kilogram karbon ayak izi bulunurken yeni nesil betonda ise metreküp başına -60 kg karbon ayak izinden söz ediliyor. Yani bu malzeme, karbon nötr olmanın da ötesinde eksi karbon niteliği taşıyor. Çünkü bu malzemeyle üretilen beton, yapıya zarar vermeden karbondioksit yakalama özelliğine sahip.
Kalıcı olarak karbon depolayabilen bu malzeme, üretimi ve varlığı boyunca yaydığı karbonun çok daha fazlasını hapsederek karbon salınımında güçlü bir kaynak olan inşaat sektöründe yaygınlaştıkça geleceğimize mutlaka katkı sağlayacaktır. Fosil kaynakların kullanımı ve diğer etkenlerle artmaya devam eden karbon emisyonunu azaltmaya yarayabileceği gibi şehirlerin ve tüm yapıların zararlı etkilerini de minimum seviyeye çekebilir. Bu da sürdürülebilirlik ve karbon sıfır hedeflerinin yakalanmasına, küresel ısınma ve iklim krizinin etkilerini hafifletmede oldukça yararlı olabilir.
Küresel karbon emisyonunun yaklaşık %8’inden sorumlu olan beton, dünyada insan yapımı en çok tüketilen malzemeler arasında. Binalar, yollar, hastaneler, okullar ve ihtiyaç duyduğumuz hemen her alanda beton kullanılıyor. Betonun en temel bileşeni olan çimentonun üretimi, betonun yapımı ve beton yapıların şehirlerdeki hakim varlığı nedeniyle hem karbon salınımı hem de ısı adaları her geçen gün artıyor. Ancak küresel ısınmayı 1.5 santigrat derece ile sınırlamak ve iklim krizinin etkilerini ilk olarak hafifletmek, ardından da telafi etmek istiyorsak beton-çimento yapımındaki karbon salınımının önüne geçmemiz şart. Dünya genelinde hızlanan şehirleşme oranı ve nüfus artışını göz önünde bulundurursak bu konunun önemini daha iyi anlayabileceğimiz kanaatindeyim.
Uzmanlarca belirlenen ve geleceğimiz için mutlaka yakalamamız gereken sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşmak amacıyla birçok kurum ve kuruluş çözüm arıyor. Bu uğraşlarla birlikte enerji ve tüketim alanlarında yapılan çalışmalar gibi çimento üretiminde de yeniliklerle ilgili haberler heyecan veriyor. Bunlardan biri de Finlandiya’daki VTT Teknik Araştırma Merkezi'ne bağlı ekiplerin geliştirdiği yeni nesil beton.
Karbonu Hapseden Yeni Nesil Beton
Karbondioksitin zaman içinde beton tarafından emilip inşa ederken kullanılan demir donatılara yavaş yavaş zarar vermesine yol açan sürece yönelik araştırmalar yapan VTT, uzun yıllar süren çalışmalarının bir noktasında karbon negatif beton üretmeye yönelmiş. Bu araştırmalar geliştikçe de karbon ayak izini azaltan yeni nesil betona giden yol açılmış. Çelik endüstrisinde kullanılan yüksek sıcaklıktaki fırınlardan elde edilen cürufları, geleneksel çimento yerine kullanma fikri üzerinden ilerleyen VFF ekipleri, biyomalzeme ve diğer kaynakları da kullanarak bir sonuca ulaşmış. Elde edilen malzemeyle testler yapılarak sonuçlar değerlendirilmiş. Ortaya çıkan sonuç ise oldukça umut verici.
Cüruf temelli bu yeni nesil betonun karbon emisyonunu %45 oranında azalttığı, geleneksel çimento yerine kullanılabileceği yönündeki veriler paylaşıldı. Öyle ki geleneksel betonun, metreküp başına onlarca kilogram karbon ayak izi bulunurken yeni nesil betonda ise metreküp başına -60 kg karbon ayak izinden söz ediliyor. Yani bu malzeme, karbon nötr olmanın da ötesinde eksi karbon niteliği taşıyor. Çünkü bu malzemeyle üretilen beton, yapıya zarar vermeden karbondioksit yakalama özelliğine sahip.
Kalıcı olarak karbon depolayabilen bu malzeme, üretimi ve varlığı boyunca yaydığı karbonun çok daha fazlasını hapsederek karbon salınımında güçlü bir kaynak olan inşaat sektöründe yaygınlaştıkça geleceğimize mutlaka katkı sağlayacaktır. Fosil kaynakların kullanımı ve diğer etkenlerle artmaya devam eden karbon emisyonunu azaltmaya yarayabileceği gibi şehirlerin ve tüm yapıların zararlı etkilerini de minimum seviyeye çekebilir. Bu da sürdürülebilirlik ve karbon sıfır hedeflerinin yakalanmasına, küresel ısınma ve iklim krizinin etkilerini hafifletmede oldukça yararlı olabilir.