Küresel iklim değişikliğinin etkilerine zaman zaman değiniyorum. Yağış olması beklenen dönemlerde yaşanan uzun kuraklıklar, sürpriz kabul edilebilecek zamanlarda yaşanan aşırı yağışlar, aşırı sıcak havalar, keskin soğuk hava dalgaları nedeniyle özellikle şehirlerde yaşam zaman zaman daha da zorlaşabiliyor. Üstelik hızla artan dünya nüfusu ve kontrolsüz şehirleşme nedeniyle kısıtlı alanlarda çok sayıda insan yaşıyor. Bu da şehirleri hava olayları karşısında daha da zor durumlarda bırakabiliyor.
Özellikle aşırı yağış dönemlerinde şehirlerin beton yüzeyleri, dar alanlarda aşırı su birikmesine ve dolayısıyla çeşitli felaketlere yol açabiliyor. Bunun önüne geçmek için ise son dönemde yaygınlaşan sünger şehir kavramına daha yakından bakmakta fayda var. Çünkü yağışlar artıp alan daraldıkça suyun yer altına ve doğal kaynaklara ulaşma imkanı da azalıyor. Sponge city yani sünger şehir kavramı ise suyu doğa ile buluşturmak için basit ama oldukça önemli seçenekler sunuyor.
Son dönemde Çin’de ve bazı Avrupa şehirlerinde uygulanmaya başlanan sünger şehir, sel ya da su taşkını gibi durumlarda suyun doğa tarafından emilip zarar vermesini önleyecek alt ve üst yapı çalışmalarını ifade ediyor. Ağaçlar, parklar, yeşil alanlar, göller ve daha fazlasından yararlanarak suyun toprağa ve doğal su kaynaklarına ulaşması için şehircilik planlamasının yapılması anlamına geliyor.
Şehircilikte doğa temelli çözümlerin son halkalarından biri olan bu yaklaşımda yeşil alanlarla donatılmış şehirlerde suyun hızla toprağa ulaşması ve buradan altyapı sistemlerine ve yer altı su kaynaklarına ulaşması hedefleniyor. Yani şehirlerin suyu sünger gibi emerek zararsız hale getirmesine odaklanıyor. Yılda yüz milyonlarca insanın sel riski ile karı karşıya olduğunu düşünürsek ve her geçen gün şehirlerin daha fazla beton ile kaplandığını göz önünde bulundurursak bu yaklaşımın etkisini daha iyi anlayabiliriz.
Yıkıcı ve yok edici etkiye sahip olan su baskınları ve seller, iklim koşulları değiştikçe daha da etkili olmaya başladı. Şehirlerde yapılaşma arttıkça yeşil alanların azalması ve yollardan parklara kadar geniş alanların beton gibi geçirgen olmayan malzemelerle kaplanması nedeniyle suyun gidecek bir yol bulamaması oldukça tehlikeli. Ayrıca kentsel su yollarının yani şehir içi dere ve ırmakların da kurutulup imara açılması gibi nedenler de yağışların göllere ve nehirlere ulaşmasının önüne geçiyor. Böyle olunca da su, yaşam alanlarında birikiyor ve karşısına çıkan her şey için tehlikeli bir hal alıyor.
Şanghay, Berlin, Jakarta, Auckland, Seattle gibi örnekleri bulunan sünger şehirleri inşa etmek için yapılması gerekenler oldukça kapsamlı ve çeşitli. Öncelikle yüzeyleri geçirgen kılmak gerekiyor. Yani suyun toprağa ulaşıp sızmasını sağlamak için kentsel yeşil alanları artırmak, kaldırımlardan parklara kadar mümkün olan her alanı bitkilerle donatmak, zeminlerde beton ve asfalt yerine gözenekli malzemeler kullanmak, yeşil çatılar oluşturmak gerekiyor. Böylece yağışlarda su birikmesini önlemek ve suyun zemine sızmasını sağlamak mümkün.
Ayrıca su tutma ve depolama amacıyla yapay göller, su havuzları ve büyük yer altı depoları inşa edilebilir. Suyun bu alanlara hızlıca ulaşması için de kentsel altyapının yenilenmesi, aksayan ya da tıkanan noktaların hızlıca tespit edilip onarılabilmesi için de sensörlerden ve diğer teknolojik unsurlardan yararlanılmalı. Bu alanlarda biriken sular ihtiyaç anında sulama ve diğer faaliyetler için kullanılabilir. Yağmur suyu toplama sistemlerinin ve geri dönüşümün güçlenmesiyle doğal su kaynakları da korunmuş olur.
Bir diğer adım ise daha önce de dile getirdiğim gibi kentsel doğal su yollarının korunması. Şehirlerdeki kanallar, dereler, nehirler ıslah edilirken doğal akışı koruyacak adımlar atılmalı ve kurutulmaları yerine restore edilmeleri gerekiyor. Böylece yoğun yağışlarda sel riski oluşmadan suyun doğal yollarla yer altına ya da denizlere ulaşması sağlanabilir.
Bu çalışmalar aynı zamanda biyolojik çeşitlilik üzerinde de olumlu etkiler oluşturur. Sünger şehirler sayesinde kentsel habitat güçlenir, canlıların yaşam alanları korunur. Yaban hayatından küçük canlılara kadar tür çeşitliliği sağlanırken ekosisteme bu açıdan verilen zarar da ortadan kaldırılabilir. Ayrıca yeşil alanlar, erozyon ve tozlaşmanın da önüne geçer.
Ek olarak suyun kalitesinin artması ve doğal kaynakların korunması da sağlanır. Suyun şehirde birikip yıkıcı etki göstermesi yerine oluşturulan havuzlarda birikmesi ile ihtiyaç anında kullanılması mümkün olurken doğal su kaynakları da yağmur suları ile beslenerek güçlenir. Tüm bu çalışmalar da şehirlerin daha yeşil, daha çeşitli ve iklim açısından daha dayanıklı olmasına yardımcı olur. Kentsel ısı adaları yerine aşırı sıcaklara karşı korunan şehirlerde erozyon ve sel riski azalır, aşırı doğa olayları daha az etkili olur.
Yapılması gereken ise resmi kurumlardan sivil toplum örgütlerine kadar her bir üyenin kentleri sel ve genel olarak iklim değişikliği zararlarına karşı korumak için sponge cities anlayışına uygun olacak şekilde dönüştürmeye gayret etmek. Bu yolla doğayı kentlerle buluşturmak ve zararlı etkileri ortadan kaldırmak mümkün olabilir.