Şehir Parkları Neden Önemlidir?
Barselona’daki Park Güell, Münih’teki İngiliz Bahçesi, New York’taki Central Park, Londra’daki Hyde Park, Tokyo’daki Ueno Park, Amsterdam’daki Vondelpark… Dünyanın en popüler şehir parklarından bazıları bunlar. Hepsinin ortak özelliği, bulundukları büyükşehirlerde hem doğa hem de insan için eşsiz bir fark ortaya koymaları.
Yakın zamanda okuduğum bir araştırmaya göre dünyanın bazı şehirlerinin yeşil alan oranı şöyle: Oslo %68, Singapur %47, Sidney %46, Viyana %45, Roma %38, Seul %27, Moskova %18, Milano %12, Tokyo %7, Taipei %3.2. Gülhane Parkı, Maçka Parkı, Yıldız Korusu, Emirgan Korusu, Fethi Paşa Korusu, Ulus Parkı gibi yeşil alanlara sahip İstanbul’un yeşil alan oranı kaç peki sizce? Cevap vereyim: %2.2. Planlanan , inşaa edilen ve tamamlanmış olan şehir parkları ile bu oranı hızlı bir şekilde arttırmamız lazım.
Önümüzdeki 40-50 yıl içinde şehirlerin nüfusunun iki katına çıkması bekleniyor. Yani daha kalabalık şehirler bizi bekliyor. Peki, bu kalabalık nüfus nerede yaşayacak? Herkese yer açmak için muhtemelen yeşil alanlardan feragat edilecek ve yetmeyeceği için dikey mimari gittikçe yaygınlaşacak. Bu da günümüzde bile bir sıkıntı olan şehir yaşantısını daha da içinden çıkılmaz bir hale sokacak. Çünkü şehirler büyüdükçe yeşil alanlar azalıyor. Bu da şehirlerin üzerinde ısı adalarının oluşmasını, hava kirliliğinin artmasını ve insanların psikolojisinin olumsuz etkilenmesini beraberinde getiriyor.
Oysa şehirlerde yer alan yeşil alanlar, bahçeler ve parklar, hem daha yaşanılabilir bir iklim hem de daha estetik ve iç açıcı bir görünüm sağlar. Hızlı ve yoğun kentleşme nedeniyle yeşil alanlara ve şehir parklarına yeterince önem vermeyen biz insanlar, bunun bedelini daha stresli ve daha monoton bir hayat yaşayarak ödemeye başlayınca yanlış yolda olduğumuza ikna olduk. Aslında hayat bizi ikna etti de diyebiliriz. Çevremizde küçük bir anket çalışması yapsak bile doğaya özlem duyan insan sayısının oldukça fazla olduğunu görebiliriz.
Şehir parkları neden mi önemli? Şehirde yaşayan insanın binalar arasına sıkışıp kaldığını hissetmesinin önüne geçer. Hayatın monotonluğundan ve stresinden kurtulmak için en etkili yol her zaman için kendini doğanın kollarına bırakmaktır. Birçok felsefede yer alan doğayla barışmak, negatif enerjiyi toprağa aktarmak gibi öneriler de şehir parkları sayesinde gerçekleşebilir. Yani şehir parkları sayesinde doğanın insanı iyileştiren özelliklerinden faydalanılabilir.
Şehir parkları önemlidir, çünkü yarı doğal ya da doğal şehir parkları, ekolojik çeşitliliği destekler. Ayrıca betonlaşma nedeniyle şehirler üzerinde oluşan ısı adalarının etkilerini hafifletir. Bu ısı adaları nedeniyle mevsimlerin gerçek etkileri görülemediği için hem doğa hem de insan vücudu olumsuz etkilenir. Daha basık ve suni bir iklimde yaşamanın önüne geçmek için şehirlerde yeşil alanlara ve parklara daha çok yer açılmalı. O nedenle biz de Ege Yapı olarak projelerimizde yeşil alanlara ayrı bir özen gösteriyor; projelerimizi sadece konut olarak değil, bütünlüğü olan bir yaşam alanı olarak tasarlıyoruz.
Aslında dünya genelinde birkaç yüzyıl öncesine kadar şehirlerde yer alan parklar, kralların, prenseslerin ya da diğer aristokrat kesimin kendisi için tahsis ettirdiği, av ya da eğlence için kullandığı alanlar olarak tanımlanırdı. Sonraları halka açık alanlara dönüştüler. Günümüzde ise geniş parkları olmayan şehirler, ruhlarını kaybetmiş yaşam alanları olarak görülüyor. Bu nedenle son dönemde hızlandırılan “millet bahçeleri” çalışmalarını da bu anlamda son derece olumlu buluyor ve destekliyorum.
Yakın zamanda okuduğum bir araştırmaya göre dünyanın bazı şehirlerinin yeşil alan oranı şöyle: Oslo %68, Singapur %47, Sidney %46, Viyana %45, Roma %38, Seul %27, Moskova %18, Milano %12, Tokyo %7, Taipei %3.2. Gülhane Parkı, Maçka Parkı, Yıldız Korusu, Emirgan Korusu, Fethi Paşa Korusu, Ulus Parkı gibi yeşil alanlara sahip İstanbul’un yeşil alan oranı kaç peki sizce? Cevap vereyim: %2.2. Planlanan , inşaa edilen ve tamamlanmış olan şehir parkları ile bu oranı hızlı bir şekilde arttırmamız lazım.
Önümüzdeki 40-50 yıl içinde şehirlerin nüfusunun iki katına çıkması bekleniyor. Yani daha kalabalık şehirler bizi bekliyor. Peki, bu kalabalık nüfus nerede yaşayacak? Herkese yer açmak için muhtemelen yeşil alanlardan feragat edilecek ve yetmeyeceği için dikey mimari gittikçe yaygınlaşacak. Bu da günümüzde bile bir sıkıntı olan şehir yaşantısını daha da içinden çıkılmaz bir hale sokacak. Çünkü şehirler büyüdükçe yeşil alanlar azalıyor. Bu da şehirlerin üzerinde ısı adalarının oluşmasını, hava kirliliğinin artmasını ve insanların psikolojisinin olumsuz etkilenmesini beraberinde getiriyor.
Oysa şehirlerde yer alan yeşil alanlar, bahçeler ve parklar, hem daha yaşanılabilir bir iklim hem de daha estetik ve iç açıcı bir görünüm sağlar. Hızlı ve yoğun kentleşme nedeniyle yeşil alanlara ve şehir parklarına yeterince önem vermeyen biz insanlar, bunun bedelini daha stresli ve daha monoton bir hayat yaşayarak ödemeye başlayınca yanlış yolda olduğumuza ikna olduk. Aslında hayat bizi ikna etti de diyebiliriz. Çevremizde küçük bir anket çalışması yapsak bile doğaya özlem duyan insan sayısının oldukça fazla olduğunu görebiliriz.
Şehir parkları neden mi önemli? Şehirde yaşayan insanın binalar arasına sıkışıp kaldığını hissetmesinin önüne geçer. Hayatın monotonluğundan ve stresinden kurtulmak için en etkili yol her zaman için kendini doğanın kollarına bırakmaktır. Birçok felsefede yer alan doğayla barışmak, negatif enerjiyi toprağa aktarmak gibi öneriler de şehir parkları sayesinde gerçekleşebilir. Yani şehir parkları sayesinde doğanın insanı iyileştiren özelliklerinden faydalanılabilir.
Şehir parkları önemlidir, çünkü yarı doğal ya da doğal şehir parkları, ekolojik çeşitliliği destekler. Ayrıca betonlaşma nedeniyle şehirler üzerinde oluşan ısı adalarının etkilerini hafifletir. Bu ısı adaları nedeniyle mevsimlerin gerçek etkileri görülemediği için hem doğa hem de insan vücudu olumsuz etkilenir. Daha basık ve suni bir iklimde yaşamanın önüne geçmek için şehirlerde yeşil alanlara ve parklara daha çok yer açılmalı. O nedenle biz de Ege Yapı olarak projelerimizde yeşil alanlara ayrı bir özen gösteriyor; projelerimizi sadece konut olarak değil, bütünlüğü olan bir yaşam alanı olarak tasarlıyoruz.
Aslında dünya genelinde birkaç yüzyıl öncesine kadar şehirlerde yer alan parklar, kralların, prenseslerin ya da diğer aristokrat kesimin kendisi için tahsis ettirdiği, av ya da eğlence için kullandığı alanlar olarak tanımlanırdı. Sonraları halka açık alanlara dönüştüler. Günümüzde ise geniş parkları olmayan şehirler, ruhlarını kaybetmiş yaşam alanları olarak görülüyor. Bu nedenle son dönemde hızlandırılan “millet bahçeleri” çalışmalarını da bu anlamda son derece olumlu buluyor ve destekliyorum.