Krizlere Acil Müdahale Prefabrik ve Modüler Yapılar
Özellikle son dönemde inşaat sektöründe teknolojinin daha fazla ön plana çıktığını görmek mümkün. Nesnelerin İnterneti kavramıyla birlikte akıllı ev sistemleri hayatımıza girdi ve tüm evler yaşayan organizmalara dönüşmeye başladı. Ancak bu gelişmelerin dışında yapı sektöründe bir alan daha ön plana çıktı diyebiliriz: Prefabrik ve modüler yapılar.
Özellikle korona virüs salgınının Çin’de ortaya çıkmasından kısa bir süre sonra tüm dünyanın dikkatini çeken bir haber ajanslara düşmüştü. Çin, 2600 yatak kapasiteli salgın hastanesi inşaatına başladığını duyurmuştu. Bu haberi ilgi çekici kılan ise bu hastanenin inşasını 10 günde tamamlamayı planladıklarını açıklamalarıydı. Çünkü ilk bakışta bu imkansız gibi görünüyordu, ancak 10 günün sonunda bu hastaneler açıldığında tüm dünya şaşkınlık içinde kalmıştı. Öyle ya; 2 katlı, 50 bin metrekare alana sahip, 30 yoğun bakım ünitesi bulunan, toplam 2600 yatak kapasiteli bir hastaneyi 10 günde sıfırdan inşa etmek büyük bir başarıydı.
Ayrıntılara bakıldığında ise Wuhan’daki bu hastanenin asıl mucizesini anlamak mümkün. Binlerce kişilik bir ekip tarafından yapılan bu hastane aslında inşa edilmedi. Yeni nesil teknolojiler, kalabalık iş gücü ve pratik aklın bir araya getirilmesiyle prefabrik ve modüler yapılar kullanılarak aslında bu hastane monte edildi diyebiliriz. Şöyle ki bir ekip hastanenin prefabrik odalarını başka bir alanda hazırlarken başka bir ekip de bu odalara ve koridorlara enerji ve su tesisatlarını döşemekle meşguldü. Başka bir ekip de hangi parçanın nereye monte edileceğini planlamakla ilgileniyorken yapay zekadan faydalanan mühendis ve teknisyenler de iş planlama sürecini optimum seviyeye çıkarıyordu. Yani yaklaşık 7-8 bin kişilik bir ekip, her dakikası adım adım planlanan bir süreci başarıyla yöneterek iki hafta önce boş bir araziden ibaret olan alana iki katlı bir hastane kondurmayı başardı.
Peki, bu bize ne ifade etmeli? Bu çalışmanın anlamı, kriz zamanlarının olağanüstü uygulamalara ihtiyaç duyduğu ve gerekli olanın yapılabilmesi için tüm imkanların akılcı bir şekilde seferber edilmesi gerektiğidir. Çünkü yalnızca salgın hastalıklar değil; depremler, fırtınalar, seller, yangınlar, kısacası tüm acil durumlarda insanların barınması ve tedavi olabilmesi için bu tip hızlı çözümlere ihtiyaç duyulur. Prefabrik ve modüler yapılar da acil durumlardaki imdat çekici olarak kolaylıkla değerlendirilebilir. Farklı parçalar farklı fabrikalarda aynı anda üretilirken hazır olan her parça, olması gereken yere taşınır ve aynı anda birçok ekip çalışarak kısa sürede basit kaplamaları dayanıklı ve donanımlı barınma ya da tedavi alanlarına dönüştürebilir.
Buna benzer bir çalışmayı aynı salgın nedeniyle biz de ülkemizde gerçekleştirdik ve yine dünyaya örnek olacak şekilde başarıyla sonuçlandırdık. Korona virüsün ülkemizde görülmesinin hemen ardından İstanbul’a iki adet salgın hastane yapılması kararlaştırıldı. Prof. Dr. Feriha Öz ve Prof. Dr. Murat Dilmener’in isimlerinin verildiği bu acil durum hastaneleri, toplamda 45 gün süren olağanüstü bir çalışmanın ardından da tamamlandı. Prof. Dr. Feriha Öz Acil Durum Hastanesi; 125 bin metrekare toplam alanda, tümü yoğun bakıma dönüştürülebilen 1000’den fazla yatağa, 16 ameliyathaneye, diyaliz odalarına, kısacası tüm imkanlar sahip. Aynı şekilde Prof. Dr. Murat Dilmener Acil Durum Hastanesi de 1000’den fazla yatağa, çok sayıda ameliyathaneye ve tüm teknolojik imkanlara sahip. Bu iki hastanenin en önemli özelliği ise geçici değil, kalıcı olmaları. Yani normal zamanlarda yeni nesil hastane işlevi görürken acil durumlarda salgın hastanelerine dönüştürülebiliyorlar. Bu da milyonlarca nüfusa sahip İstanbul ve hatta civar şehirler için çok önemli bir güvence anlamına geliyor.
Kriz anlarında hızlı karar alma refleksi kadar bu kararları hayata geçirecek ve toplum sağlığını koruyacak çözümlere de ihtiyaç vardır. Doğal afetlerden kazalara kadar birçok tehlikeye açık olduğumuz günümüz dünyasında da prefabrik ve modüler yapılar, acil durumlardaki kurtarıcı çözümler olarak kabul edilebilir.
Özellikle korona virüs salgınının Çin’de ortaya çıkmasından kısa bir süre sonra tüm dünyanın dikkatini çeken bir haber ajanslara düşmüştü. Çin, 2600 yatak kapasiteli salgın hastanesi inşaatına başladığını duyurmuştu. Bu haberi ilgi çekici kılan ise bu hastanenin inşasını 10 günde tamamlamayı planladıklarını açıklamalarıydı. Çünkü ilk bakışta bu imkansız gibi görünüyordu, ancak 10 günün sonunda bu hastaneler açıldığında tüm dünya şaşkınlık içinde kalmıştı. Öyle ya; 2 katlı, 50 bin metrekare alana sahip, 30 yoğun bakım ünitesi bulunan, toplam 2600 yatak kapasiteli bir hastaneyi 10 günde sıfırdan inşa etmek büyük bir başarıydı.
Ayrıntılara bakıldığında ise Wuhan’daki bu hastanenin asıl mucizesini anlamak mümkün. Binlerce kişilik bir ekip tarafından yapılan bu hastane aslında inşa edilmedi. Yeni nesil teknolojiler, kalabalık iş gücü ve pratik aklın bir araya getirilmesiyle prefabrik ve modüler yapılar kullanılarak aslında bu hastane monte edildi diyebiliriz. Şöyle ki bir ekip hastanenin prefabrik odalarını başka bir alanda hazırlarken başka bir ekip de bu odalara ve koridorlara enerji ve su tesisatlarını döşemekle meşguldü. Başka bir ekip de hangi parçanın nereye monte edileceğini planlamakla ilgileniyorken yapay zekadan faydalanan mühendis ve teknisyenler de iş planlama sürecini optimum seviyeye çıkarıyordu. Yani yaklaşık 7-8 bin kişilik bir ekip, her dakikası adım adım planlanan bir süreci başarıyla yöneterek iki hafta önce boş bir araziden ibaret olan alana iki katlı bir hastane kondurmayı başardı.
Peki, bu bize ne ifade etmeli? Bu çalışmanın anlamı, kriz zamanlarının olağanüstü uygulamalara ihtiyaç duyduğu ve gerekli olanın yapılabilmesi için tüm imkanların akılcı bir şekilde seferber edilmesi gerektiğidir. Çünkü yalnızca salgın hastalıklar değil; depremler, fırtınalar, seller, yangınlar, kısacası tüm acil durumlarda insanların barınması ve tedavi olabilmesi için bu tip hızlı çözümlere ihtiyaç duyulur. Prefabrik ve modüler yapılar da acil durumlardaki imdat çekici olarak kolaylıkla değerlendirilebilir. Farklı parçalar farklı fabrikalarda aynı anda üretilirken hazır olan her parça, olması gereken yere taşınır ve aynı anda birçok ekip çalışarak kısa sürede basit kaplamaları dayanıklı ve donanımlı barınma ya da tedavi alanlarına dönüştürebilir.
Buna benzer bir çalışmayı aynı salgın nedeniyle biz de ülkemizde gerçekleştirdik ve yine dünyaya örnek olacak şekilde başarıyla sonuçlandırdık. Korona virüsün ülkemizde görülmesinin hemen ardından İstanbul’a iki adet salgın hastane yapılması kararlaştırıldı. Prof. Dr. Feriha Öz ve Prof. Dr. Murat Dilmener’in isimlerinin verildiği bu acil durum hastaneleri, toplamda 45 gün süren olağanüstü bir çalışmanın ardından da tamamlandı. Prof. Dr. Feriha Öz Acil Durum Hastanesi; 125 bin metrekare toplam alanda, tümü yoğun bakıma dönüştürülebilen 1000’den fazla yatağa, 16 ameliyathaneye, diyaliz odalarına, kısacası tüm imkanlar sahip. Aynı şekilde Prof. Dr. Murat Dilmener Acil Durum Hastanesi de 1000’den fazla yatağa, çok sayıda ameliyathaneye ve tüm teknolojik imkanlara sahip. Bu iki hastanenin en önemli özelliği ise geçici değil, kalıcı olmaları. Yani normal zamanlarda yeni nesil hastane işlevi görürken acil durumlarda salgın hastanelerine dönüştürülebiliyorlar. Bu da milyonlarca nüfusa sahip İstanbul ve hatta civar şehirler için çok önemli bir güvence anlamına geliyor.
Kriz anlarında hızlı karar alma refleksi kadar bu kararları hayata geçirecek ve toplum sağlığını koruyacak çözümlere de ihtiyaç vardır. Doğal afetlerden kazalara kadar birçok tehlikeye açık olduğumuz günümüz dünyasında da prefabrik ve modüler yapılar, acil durumlardaki kurtarıcı çözümler olarak kabul edilebilir.