Kişisel Blog

Korona Günlerinde Azalan Çevre Kirliliği Bize Ne Anlatmak İstiyor?

Koronavirüsün tüm dünyayı etkisi altına almasıyla birlikte hemen her anlamda bambaşka bir hayatın kapıları açıldı. İş hayatından günlük alışkanlıklara kadar tüm davranışlarımız değişti, beklentilerimiz ve taleplerimiz farklılaştı. Günlerimizi ofisler ya da açık hava yerine evlerimizde geçirir olduk.

Bu süreçte bizimle birlikte dünyamız da büyük bir değişim yaşadı. Çeşitli araştırmaların ortaya koyduğu üzere karantinada geçirdiğimiz birkaç haftalık sürede hava, su, kısacası çevre kirliliği hissedilir ölçüde azaldı. Öyle ki nüfusun ve sanayileşmenin çok yoğun olduğu “en kirli şehirler” bile bu temizlenmeden payını aldı.

Çeşitli haberlere de konu olduğu üzere Çin, Hindistan, İtalya, ABD gibi hem yüksek nüfusa sahip hem de sanayileşmiş birçok ülkede çevre kirliliğinin azaldığı tespit edildi. Yalnızca belli bölgelerinde tam karantina uygulanan, çoğu şehrinde kısmi yasakların hayata geçirildiği Çin’de birkaç hafta içinde karbon emisyonunun %25 azaldığı açıklandı. Çünkü petrol ürünleri kullanımı ciddi oranda azaldı. Ayrıca dünyada uçak seferleri kısıtlanınca 2020’nin ilk üç ayında dünya genelinden Avrupa’ya giden yolcu sayısı yaklaşık 70 milyon azaldı. Bu hem daha az uçak yakıtı harcanması hem de 70 milyon kişinin üreteceği atığın ortadan kalkması anlamına geliyor. Hatta Venedik’teki kanalların çok uzun yıllar sonra ilk kez temizlenmeye başladığı, balıkların buralarda tekrar görünür olduğu birçok habere rastlamak mümkün.

Bu listeye Türkiye de dahil. Başta İstanbul olmak üzere büyükşehirler ve sanayi bölgeleri, artık daha temiz havaya sahip. Yapılan ölçümler ve uydu görüntüleri de bunu kanıtlıyor. Peki, ne oldu da birkaç haftada dünyada çevre kirliliği hissedilir oranda azaldı? En başta ülkeler arasında ve şehir arasında yapılan uçak seferleri minimuma indi. Öyle ki dünya genelinde günde binlerce uçak seferi düzenlenirken karantina sürecinde bu sayı fazlasıyla azaldı. Buna benzer şekilde insanlar evlerine kapandığı için hem kişisel araçlar hem de toplu taşıma araçları trafikten çekildi. Ayrıca üreten kesim de karantinaya dahil olduğu için birçok ülkede fabrikalar kapatıldı. Kısacası araçlarda ve tesislerde fosil yakıt tüketimi azalınca, insanlar evlerine kapanınca doğa hızla kendini bir ölçüde de olsa temizleyip yenilemeyi başardı.

Peki, tüm bunlar ne anlama geliyor? Sadece birkaç aylık kısıtlamanın bu kadar etkili olması karşısında nasıl bir tutum izlememiz gerekiyor? Tarihte birçok kez olduğu gibi eninde sonunda bu salgın da bitecek, tekrar günlük hayatımıza döneceğiz. Tatile çıkacağız, arabalarımıza bineceğiz, fabrikalarımız aktif hale gelecek.

İşte; bu noktada hiçbir şey olmamış gibi tekrar hiç düşünmeden fosil yakıt kullanmaya ve atıklarımızı doğaya bırakmaya devam mı edeceğiz, yoksa zorunluluktan da olsa bir başarı elde edilmişken bunu sürdürebilmek için gerekli adımları mı atacağız? Uzmanlar bu konuda ikiye ayrılıyor: Bir kısmı artık normal hayattaki “normal” kavramının başka bir boyut kazanacağını ve son birkaç ayda kazanılan alışkanların ve bilincin tüm hayata yansıyabileceğini düşünüyor. Diğer grup ise hızla eski düzene dönüleceğini, bu dönemde çevre kirliliğine karşı elde edilen başarının kısa sürede unutulacağını savunuyor.

Aslında yapılması gerekenler aşikar: Çevre kirliliğinin ve küresel iklim değişikliğinin önüne geçmek için fosil yakıtları, tüm petrol ürünlerini kullanmaktan kademeli olarak vazgeçip yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek. Bu kaynakların kullanımına teknolojik açıdan uyum sağlanamayan durumlarda ise karbon emisyonlarını en aza indirmek için alternatif uygulamaları hayata geçirmek de yapılması gerekenler arasında. Yani elektrikli araçlar, rüzgar ve güneş enerjisi panelleri, geliştirilmiş filtreler sayesinde, azalan çevre kirliliğini tamamen bir sorun olmaktan çıkarmak ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak mümkün. Tek yapmamız gereken, eski alışkanlıklarımız ve anlayışımızla fazla uzağa gidemeyeceğimizi kabul edip doğru adımları atmak…
Girişimcilik
Şehircilik ve Çevre
İnovasyon