Enerji Krizinden Kurtuluşun Yolu Temiz Enerji mi?
Dünya son yılların en büyük enerji krizi ile karşı karşıya. Ukrayna’da devam eden savaş, pandemi sonrası artan maliyetler, arzın talebi karşılayamaması, diğer bölgelerde yaşanan siyasi gelişmeler ve tabii ki fosil yakıt kaynaklarının tükeniyor olması bir araya gelince dünyanın hemen her ülkesinde farklı boyutlarda enerji krizi yaşanıyor.
Bu krizin dışında küresel iklim değişikliği de enerji konusunu gündemin en önemli maddelerinden biri haline getiriyor. Doğal gaz, kömür ile petrole dayalı sanayi ve günlük hayatın her aşaması, geleceğimizi tehlikeye atmayı sürdürüyor. Dünyanın yıllık sıcaklık ortalaması hızla artarken gıda ve su krizi büyüyor, aşırı doğa olaylarının sayısı çoğalıyor.
Kısacası hem çevresel etkenler hem de mali nedenlerle içinde bulunduğumuz enerji krizini aşmanın farklı yollarına daha fazla yönelmek zorundayız. Sürdürülebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar, şehir merkezlerinin ve yapıların çatılarının bile kendi enerjilerini üretmelerine yönelik yatırımlar, alternatif enerji kaynakları için yapılan araştırmalar hız kesmeden devam etmeli. Peki, sürdürülebilir ve temiz enerji kaynakları, enerji krizinden kurtuluş için şu an yeterli mi? Yoksa son dönemde tekrar gündeme gelen, dünyanın yakından tanıdığı bir enerji kaynağına yani nükleer enerjiye yönelerek bu krizden kurtulabilir miyiz?
Günümüzde küresel enerji üretiminin yaklaşık %25’i yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanıyor. %65’lik büyük pay ise kömür, petrol ve doğal gaza yani fosil yakıtlara ait. Elektrik üretiminin %10’u da nükleer enerji ile karşılanıyor. Hem karbon sıfır projesi hem de fosil kaynakların kısa süre içerisinde tükenecek olması ise bizi bir bakıma seçeneksiz bırakıyor.
Bugün %25 olan sürdürülebilir enerji kaynakları payını en az %70 veya daha fazla seviyeye çıkarmak, yapılması gereken en acil işlerin başında geliyor. Rüzgar, güneş ve hidroelektrik santralleri için devlet politikaları belirlenmeli, hiç zaman kaybedilmemeli. Aslında bu alanda son yıllarda ABD, Çin ve birçok AB ülkesinde çeşitli projelerle karşılaşmak mümkün. Karbon emisyonu azaltma hedefleri doğrultusunda temiz enerji santraller açılıyor, fosil yakıtlı araçlara yönelik çeşitli kısıtlamalar getiriliyor. Özellikle ABD ile Çin’de rüzgar ve güneş enerjisi santrallerinin sayısı artırılıyor, kapasiteleri genişletiliyor. Ancak bunlar uzun vadeli yatırımlar olduğu için ve bölgelere göre başarı ihtimali değişebildiği için başka bir kaynağa yönelim de artmış durumda: Nükleer enerji. Örneğin Fransa, 2027’den önce 6 yeni nükleer reaktörün inşasına başlama kararı aldı. Toplamda 8 yeni nesil nükleer santral inşa edecek olan Fransa, bu alanda en kararlı ülkelerden biri. Rusya ve Çin de son yıllarda nükleer santrallere yaptıkları yatırımları artırmaya devam ediyor.
Her ne kadar ismi korkutucu gelse de nükleer enerji, birçok uzman tarafından yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarından biri olarak kabul ediliyor. Aslında gelişmiş teknoloji ve yapı teknikleri ile geçmişte üretilenlerden çok daha güvenli ve uzun ömürlü santraller inşa etmek mümkün. Bu da enerji kaynakları yetersiz olan, fosil yakıt bağımlılığından kurtulmak isteyen ülkeler için büyük bir fırsat.
Halihazırda 20’ye yakın ülkede inşası süren nükleer santraller, başta enerji kaynağı sıkıntısı çeken ülkeler olmak üzere tüm dünya için enerji krizinden kurtuluşun anahtarı olabilir. Küresel iklim değişikliği, savaşlar, siyasi gelişmeler nedeniyle her geçen gün büyüyen enerji krizi, nükleer enerji ve yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanılarak atlatılabilir. Ayrıca fosil yakıta olan bağımlılık ve enerji ithalatı geride kalacağı için doğaya verilen zarar azalabilir, ülkeler uzun vadede büyük bir maliyetten kurtulabilir.
Bu krizin dışında küresel iklim değişikliği de enerji konusunu gündemin en önemli maddelerinden biri haline getiriyor. Doğal gaz, kömür ile petrole dayalı sanayi ve günlük hayatın her aşaması, geleceğimizi tehlikeye atmayı sürdürüyor. Dünyanın yıllık sıcaklık ortalaması hızla artarken gıda ve su krizi büyüyor, aşırı doğa olaylarının sayısı çoğalıyor.
Kısacası hem çevresel etkenler hem de mali nedenlerle içinde bulunduğumuz enerji krizini aşmanın farklı yollarına daha fazla yönelmek zorundayız. Sürdürülebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar, şehir merkezlerinin ve yapıların çatılarının bile kendi enerjilerini üretmelerine yönelik yatırımlar, alternatif enerji kaynakları için yapılan araştırmalar hız kesmeden devam etmeli. Peki, sürdürülebilir ve temiz enerji kaynakları, enerji krizinden kurtuluş için şu an yeterli mi? Yoksa son dönemde tekrar gündeme gelen, dünyanın yakından tanıdığı bir enerji kaynağına yani nükleer enerjiye yönelerek bu krizden kurtulabilir miyiz?
Günümüzde küresel enerji üretiminin yaklaşık %25’i yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanıyor. %65’lik büyük pay ise kömür, petrol ve doğal gaza yani fosil yakıtlara ait. Elektrik üretiminin %10’u da nükleer enerji ile karşılanıyor. Hem karbon sıfır projesi hem de fosil kaynakların kısa süre içerisinde tükenecek olması ise bizi bir bakıma seçeneksiz bırakıyor.
Bugün %25 olan sürdürülebilir enerji kaynakları payını en az %70 veya daha fazla seviyeye çıkarmak, yapılması gereken en acil işlerin başında geliyor. Rüzgar, güneş ve hidroelektrik santralleri için devlet politikaları belirlenmeli, hiç zaman kaybedilmemeli. Aslında bu alanda son yıllarda ABD, Çin ve birçok AB ülkesinde çeşitli projelerle karşılaşmak mümkün. Karbon emisyonu azaltma hedefleri doğrultusunda temiz enerji santraller açılıyor, fosil yakıtlı araçlara yönelik çeşitli kısıtlamalar getiriliyor. Özellikle ABD ile Çin’de rüzgar ve güneş enerjisi santrallerinin sayısı artırılıyor, kapasiteleri genişletiliyor. Ancak bunlar uzun vadeli yatırımlar olduğu için ve bölgelere göre başarı ihtimali değişebildiği için başka bir kaynağa yönelim de artmış durumda: Nükleer enerji. Örneğin Fransa, 2027’den önce 6 yeni nükleer reaktörün inşasına başlama kararı aldı. Toplamda 8 yeni nesil nükleer santral inşa edecek olan Fransa, bu alanda en kararlı ülkelerden biri. Rusya ve Çin de son yıllarda nükleer santrallere yaptıkları yatırımları artırmaya devam ediyor.
Her ne kadar ismi korkutucu gelse de nükleer enerji, birçok uzman tarafından yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarından biri olarak kabul ediliyor. Aslında gelişmiş teknoloji ve yapı teknikleri ile geçmişte üretilenlerden çok daha güvenli ve uzun ömürlü santraller inşa etmek mümkün. Bu da enerji kaynakları yetersiz olan, fosil yakıt bağımlılığından kurtulmak isteyen ülkeler için büyük bir fırsat.
Halihazırda 20’ye yakın ülkede inşası süren nükleer santraller, başta enerji kaynağı sıkıntısı çeken ülkeler olmak üzere tüm dünya için enerji krizinden kurtuluşun anahtarı olabilir. Küresel iklim değişikliği, savaşlar, siyasi gelişmeler nedeniyle her geçen gün büyüyen enerji krizi, nükleer enerji ve yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanılarak atlatılabilir. Ayrıca fosil yakıta olan bağımlılık ve enerji ithalatı geride kalacağı için doğaya verilen zarar azalabilir, ülkeler uzun vadede büyük bir maliyetten kurtulabilir.