Dünyanın En Yeşil Şehirleri Nelere Sahip?
Gün geçtikçe şehirler kalabalıklaşıyor, şehirler büyüdükçe gri alanlar artıyor, yeşil alanlar azalıyor. Stresin artması, hava kalitesinin düşmesi, hastalanma oranının yükselmesi ve çok daha fazlası, yeşil alanlardan uzaklaştıkça, daha doğrusu şehirlerdeki yeşil alanları azalttıkça karşılaştığımız durumlar.
Son dönemde bu durumun önüne geçmek için çalışmalar yoğunlaştı elbette, ama bazı şehirler var ki daha erken harekete geçerek çoktan belli bir mesafe kat etmeyi başardı. Mesela bu tip her araştırmada olduğu gibi “yeşil şehir” listelerinde kendine yer bulan Danimarka’nın Kopenhag şehrinin hedefi, dünyanın ilk karbonsuz başkenti olmak. Bunun için de bisiklet kullanımı yaygınlaştırılmış, toplu taşıma ağları genişletilmiş, yenilikçi bir ısıtma ağı kurularak klasik ısınma sistemlerine kıyasla %70’e yakın tasarruf edilmeye başlanmış. Ayrıca kentteki geniş bölgelerin araç trafiğine tamamen kapanması gibi uygulamalarla da çevreye verilen zararın en düşük seviyeye indirilmesi hedefleniyor.
Benzer bir bilinç de ABD Kaliforniya’da kendine yer bulmuş. Elektrikli otobüsler ve sıfır karbon emisyonlu trenlerle toplu taşıma sistemlerini çevreye uyumlu hale getiren şehir, etkili bir çalışmayla su tüketimini de neredeyse yarı yarıya azaltmayı başarmış. Plastik poşet kullanımı yasaklanırken yeni binalara güneş enerjisi sistemi kurmak ise zorunlu. Asıl hedef ise yakın gelecekte sıfır atık üreten bir şehir olmak.
Elektrik ihtiyacın neredeyse tamamını hidroelektrik santrallerden karşılayan Kanada’nın Vancouver şehri ısıtma, soğutma ve ulaşım için harcanan enerjinin tamamını yenilebilir enerjiden karşılama hedefine emin adımlarla yürüyor. Avrupa Yeşil Başkenti ödülü bulunun İsveç’in Stockholm şehri de binaların neredeyse tamamının ısıtma ve sıcak su ihtiyacını merkezi ısıtma ile karşılıyor. Fosil yakıtları tamamen bırakmayı hedefleyen Stockholm gibi İzlanda’nın Reykjavik şehri de ısınma ve elektrik ihtiyacını hidroelektrik ve jeotermal kaynaklardan sağlıyor. İzlanda’nın genelinde binaların neredeyse tamamı da bölgesel ısınma ağına dahil.
Aslında dünyanın birçok farklı noktasından örnekleri arttırmak mümkün. Singapur’da binalara yeşil sertifika zorunluluğu getirilirken Brezilya’nın Curitiba şehrinde ise toplu taşıma için özenle çalışılıyor. Günümüzde halkın %60’ından fazlası sürekli olarak toplu taşıma kullanırken bisiklet yolları da hızla yaygınlaştırılıyor. Almanya’da, Ruanda’da, Güney Afrika’da ve daha birçok ülkenin farklı şehirlerinde yeşil alanların yaygınlaştırılması ve fosil yakıtların kullanımının azaltılması için çeşitli uygulamalar hayata geçirilmiş. Hepsinin ortak noktası, geleceğe daha yeşil ve yaşanabilir bir dünya bırakmak. Başta İstanbul olmak üzere özellikle büyükşehirlerimizde bizim de yapmamız gereken bu.
Biz de hayata geçirdiğimiz projelerimizde, gelecek nesillere daha yeşil bir dünya bırakmak için elimizden geleni yapıyoruz. Doğal kaynakların bizler için çok kıymetli birer hazine olduğu bilinciyle, projelerimizi sürdürülebilir çevre kavramının altında şekillendiriyoruz. Şehir merkezlerinde veya merkezlere yakın lokasyonlarda geliştirdiğimiz projeler ile sadece kendi projelerimize değil bulunduğumuz çevreye de değer katmayı ilke edindik. Şehirden kaçmak yerine şehri yaşamaya, kendi dünyanda değil çevrenle birlikte var olmaya, özünü kaybetmeden yenilenmeye ve gelişmeye, daha iyisi için çalışırken iyi olanı korumaya, en iyisine ulaşmanın taviz vermeden de mümkün olduğuna inanıyoruz. Toplumsal bilincin yaygınlaştırılması ve gerekli yasal düzenlemelerle birlikte şehirlerimizi, dünyanın örnek yeşil şehirlerine dönüştürebiliriz.
Son dönemde bu durumun önüne geçmek için çalışmalar yoğunlaştı elbette, ama bazı şehirler var ki daha erken harekete geçerek çoktan belli bir mesafe kat etmeyi başardı. Mesela bu tip her araştırmada olduğu gibi “yeşil şehir” listelerinde kendine yer bulan Danimarka’nın Kopenhag şehrinin hedefi, dünyanın ilk karbonsuz başkenti olmak. Bunun için de bisiklet kullanımı yaygınlaştırılmış, toplu taşıma ağları genişletilmiş, yenilikçi bir ısıtma ağı kurularak klasik ısınma sistemlerine kıyasla %70’e yakın tasarruf edilmeye başlanmış. Ayrıca kentteki geniş bölgelerin araç trafiğine tamamen kapanması gibi uygulamalarla da çevreye verilen zararın en düşük seviyeye indirilmesi hedefleniyor.
Benzer bir bilinç de ABD Kaliforniya’da kendine yer bulmuş. Elektrikli otobüsler ve sıfır karbon emisyonlu trenlerle toplu taşıma sistemlerini çevreye uyumlu hale getiren şehir, etkili bir çalışmayla su tüketimini de neredeyse yarı yarıya azaltmayı başarmış. Plastik poşet kullanımı yasaklanırken yeni binalara güneş enerjisi sistemi kurmak ise zorunlu. Asıl hedef ise yakın gelecekte sıfır atık üreten bir şehir olmak.
Elektrik ihtiyacın neredeyse tamamını hidroelektrik santrallerden karşılayan Kanada’nın Vancouver şehri ısıtma, soğutma ve ulaşım için harcanan enerjinin tamamını yenilebilir enerjiden karşılama hedefine emin adımlarla yürüyor. Avrupa Yeşil Başkenti ödülü bulunun İsveç’in Stockholm şehri de binaların neredeyse tamamının ısıtma ve sıcak su ihtiyacını merkezi ısıtma ile karşılıyor. Fosil yakıtları tamamen bırakmayı hedefleyen Stockholm gibi İzlanda’nın Reykjavik şehri de ısınma ve elektrik ihtiyacını hidroelektrik ve jeotermal kaynaklardan sağlıyor. İzlanda’nın genelinde binaların neredeyse tamamı da bölgesel ısınma ağına dahil.
Aslında dünyanın birçok farklı noktasından örnekleri arttırmak mümkün. Singapur’da binalara yeşil sertifika zorunluluğu getirilirken Brezilya’nın Curitiba şehrinde ise toplu taşıma için özenle çalışılıyor. Günümüzde halkın %60’ından fazlası sürekli olarak toplu taşıma kullanırken bisiklet yolları da hızla yaygınlaştırılıyor. Almanya’da, Ruanda’da, Güney Afrika’da ve daha birçok ülkenin farklı şehirlerinde yeşil alanların yaygınlaştırılması ve fosil yakıtların kullanımının azaltılması için çeşitli uygulamalar hayata geçirilmiş. Hepsinin ortak noktası, geleceğe daha yeşil ve yaşanabilir bir dünya bırakmak. Başta İstanbul olmak üzere özellikle büyükşehirlerimizde bizim de yapmamız gereken bu.
Biz de hayata geçirdiğimiz projelerimizde, gelecek nesillere daha yeşil bir dünya bırakmak için elimizden geleni yapıyoruz. Doğal kaynakların bizler için çok kıymetli birer hazine olduğu bilinciyle, projelerimizi sürdürülebilir çevre kavramının altında şekillendiriyoruz. Şehir merkezlerinde veya merkezlere yakın lokasyonlarda geliştirdiğimiz projeler ile sadece kendi projelerimize değil bulunduğumuz çevreye de değer katmayı ilke edindik. Şehirden kaçmak yerine şehri yaşamaya, kendi dünyanda değil çevrenle birlikte var olmaya, özünü kaybetmeden yenilenmeye ve gelişmeye, daha iyisi için çalışırken iyi olanı korumaya, en iyisine ulaşmanın taviz vermeden de mümkün olduğuna inanıyoruz. Toplumsal bilincin yaygınlaştırılması ve gerekli yasal düzenlemelerle birlikte şehirlerimizi, dünyanın örnek yeşil şehirlerine dönüştürebiliriz.