Kentsel Su Yollarını Canlandırmak İklim Krizine Karşı Destek Sağlayabilir mi?
Eski İstanbul ile ilgili yapılan tasvirlerin hemen hepsinde ortak bir nokta vardır. Şehir her yanından derelerin aktığı bir doğal güzellik olarak anlatılır. Hatta öyle ki geçmişte İstanbul’da 400’ün üzerinde dere olduğundan söz edilir. Günümüzde ise bu derelerin yarısından fazlası kurumuş, kurutulmuş, yok olmuş durumda. Kalanların çoğu ise ya ıslah çalışmalarıyla yerin altına alındı ya da kontrolsüz atık yönetimi nedeniyle temiz olma özelliğini kaybetti. Geriye az sayıda aktif ve sağlıklı dere kaldığını söylemek mümkün.
Oysa bir şehrin dereleri, aslında birçok açıdan bölgeye katkı sağlar. Kentsel su yollarının varlığı; biyolojik çeşitliliğin korunması, taşkınların kontrol altına alınması, içme suyu kaynaklarının ve genel temiz su kaynaklarının beslenmesi, hatta zaman zaman taşıma sistemlerine katkı sağlaması gibi birçok faydayı beraberinde getirir. Kentsel derelerin kurutulması, kirletilmesi ya da sağlıklı akmasının önüne geçecek uygulamalar yapılması ise birçok problemi beraberinde getirir.
İlk ve en büyük problemlerden biri olarak taşkınlardan bahsetmek mümkün. Kentsel su yollarının yani derelerin kurutulup betonlaştırılması ve bu bölgelerin yoğun şekilde imar için kullanılması, çok şiddetli olmayan yağışların görülmesi halinde bile taşkınlara neden olur. Dikkat edilirse şehirlerde yağış zamanlarında su taşkınlarının en çok görüldüğü noktalar çoğu zaman geçmişte dere yatağı olan ve zaman içinde betonlaştırılarak kurutulan alanlar olur. Çünkü yağışlar doğal süreçlerde kendi yollarını bularak denizlere ulaşamadıkları için birikerek sel felaketini beraberinde getirir.
Aynı zamanda dere yataklarında ve kenarlarında betonlaşma arttıkça yağmur suyunun toprağa sızmasının önüne geçilir. Asfalt ve betonun oluşturduğu geçirimsiz yüzey, suyun toprağa sızmasını engelleyerek taşkın oluşumunu destekler. Dere yataklarına ve hemen yakınlarına inşa edilen binalar, asfalt yollar, köprüler, beton zeminler nedeniyle yağmur suyunun doğal akış yönü bozulur, su toprağa sızamadığı ve doğal akış eğimini kaybettiği için birike birike hızla ilerler. Bu da kaçınılmaz olarak taşkın felaketini beraberinde getirir. Özellikle iklim değişikliği nedeniyle daha sık yaşanan ani ve yoğun yağışlar, bu tip durumlarla çok daha sık karşılaşılmasına sebep olur.
Buna ek olarak kentsel su yollarının yani derelerin üzerinin tamamen örtülmesi, taşkınlara ek olarak buharlaşmanın ve doğanın kendini yenilemesinin de önüne geçer. Toprağa süzülemeyen, buharlaşamayan ve bitki örtüsüyle buluşamayan yağış suları nedeniyle kirleticiler topraktan süzülemez. Bu da bitki örtüsünün ve toprağın ihtiyaç duyduğu desteği yağmur suyundan alamaması anlamına gelir. Aynı şekilde derelerdeki suyun buharlaşamaması da kuraklığa ve kentsel ısı adalarının şiddetlenmesine yol açar.
Daha Kirli Hava, Daha Az Ekolojik Yaşam
Kentsel derelerin kurutulmasının ya da betonlaştırılmasının etkilerinden biri de hava ve su kalitesinde kendini gösterir. Derelerin kanalizasyon sisteminin parçası olarak görülmesi nedeniyle atık sular doğrudan derelere akıtıldıkça temiz su kaynakları kirlenir. Bu da dünya genelinde şiddetle yaşanılan su kıtlığının artmasına neden olur. Ayrıca derelerin kirletilmesi bölgesel olarak kötü koku ve sağlığı tehdit eden ortamları da oluşturur.
Derelerin kurutulması ve yakın çevrelerinin betonlaştırılması aynı zamanda şehirlerin nefes alamaması anlamına da gelir. Doğal yatakların ortadan kalkması ya da erişilmez olması nedeniyle temiz ve taze hava şehre nüfuz edemez, havanın kendini yenilemesi için uygun ortam sağlanamaz. Bu da hem insan sağlığını hem de biyolojik yaşamı doğrudan tehdit eder.
Biyolojik yaşamı tehdit eden durumlardan biri de dere yataklarının kurutulması ya da betonlaştırılması nedeniyle yaşam alanı olma özelliğini kaybetmesidir. Dere yataklarının zeminlerinin betonlaşması ile balıkların yumurtlaması için gerekli alanlar ortadan kalkar, baz türler yaşam alanı bulamadığı için yok olur. Ayrıca dere yataklarında diğer canlıların ve göçmen kuşların yaşama ve konaklama alanları da olan dere yatakları bu özelliklerini yitirdiklerinde ekolojik yaşamın tehlikeye atılması sonucu ile karşılaşılır.
Yapılması gereken ise kentsel su yollarının restore edilmesi ve derelerin canlandırılması için çeşitli uygulamaların hayata geçirilmesidir. Dere yataklarının doğal akışa uygun olarak korunması ve beton etkisinden uzak tutulması ile yağış nedeniyle taşkın oluşmasının önüne geçilebilir. Yağış suyunun toprak ile temas etmesi sayesinde yeraltına sızması sağlanırken doğal akış yönünün korunması sayesinde de temiz su kaynaklarını beslemeye devam etmesi mümkün olur.
Ayrıca buharlaşma ile kentsel ısı adaları oluşmasının önüne geçilebilirken dere yataklarının etrafında daha ılıman hava koşulları oluşmasına katkı sağlanabilir. Dere yataklarının ve civarlarındaki yeşil alanların korunması ile doğal yaşamın korunması, kentsel ekolojik zenginliğin canlandırılması sağlanabilir.
Kısacası iklim krizinin etkileri arasında yer alan aşırı yağışlar, taşkınlar, kuraklık, temiz su kaynaklarının azalması, kentsel ekolojik zenginliğin yok olması gibi sonuçlara karşı kentsel su yollarını canlandırarak önemli bir destek almak mümkün. Hem kısa hem de uzun vadede görülebilecek bu olumlu etkiler için ise hızla ve kararlı biçimde harekete geçmek, projeler üretmek gerekiyor.
Oysa bir şehrin dereleri, aslında birçok açıdan bölgeye katkı sağlar. Kentsel su yollarının varlığı; biyolojik çeşitliliğin korunması, taşkınların kontrol altına alınması, içme suyu kaynaklarının ve genel temiz su kaynaklarının beslenmesi, hatta zaman zaman taşıma sistemlerine katkı sağlaması gibi birçok faydayı beraberinde getirir. Kentsel derelerin kurutulması, kirletilmesi ya da sağlıklı akmasının önüne geçecek uygulamalar yapılması ise birçok problemi beraberinde getirir.
İlk ve en büyük problemlerden biri olarak taşkınlardan bahsetmek mümkün. Kentsel su yollarının yani derelerin kurutulup betonlaştırılması ve bu bölgelerin yoğun şekilde imar için kullanılması, çok şiddetli olmayan yağışların görülmesi halinde bile taşkınlara neden olur. Dikkat edilirse şehirlerde yağış zamanlarında su taşkınlarının en çok görüldüğü noktalar çoğu zaman geçmişte dere yatağı olan ve zaman içinde betonlaştırılarak kurutulan alanlar olur. Çünkü yağışlar doğal süreçlerde kendi yollarını bularak denizlere ulaşamadıkları için birikerek sel felaketini beraberinde getirir.
Aynı zamanda dere yataklarında ve kenarlarında betonlaşma arttıkça yağmur suyunun toprağa sızmasının önüne geçilir. Asfalt ve betonun oluşturduğu geçirimsiz yüzey, suyun toprağa sızmasını engelleyerek taşkın oluşumunu destekler. Dere yataklarına ve hemen yakınlarına inşa edilen binalar, asfalt yollar, köprüler, beton zeminler nedeniyle yağmur suyunun doğal akış yönü bozulur, su toprağa sızamadığı ve doğal akış eğimini kaybettiği için birike birike hızla ilerler. Bu da kaçınılmaz olarak taşkın felaketini beraberinde getirir. Özellikle iklim değişikliği nedeniyle daha sık yaşanan ani ve yoğun yağışlar, bu tip durumlarla çok daha sık karşılaşılmasına sebep olur.
Buna ek olarak kentsel su yollarının yani derelerin üzerinin tamamen örtülmesi, taşkınlara ek olarak buharlaşmanın ve doğanın kendini yenilemesinin de önüne geçer. Toprağa süzülemeyen, buharlaşamayan ve bitki örtüsüyle buluşamayan yağış suları nedeniyle kirleticiler topraktan süzülemez. Bu da bitki örtüsünün ve toprağın ihtiyaç duyduğu desteği yağmur suyundan alamaması anlamına gelir. Aynı şekilde derelerdeki suyun buharlaşamaması da kuraklığa ve kentsel ısı adalarının şiddetlenmesine yol açar.
Daha Kirli Hava, Daha Az Ekolojik Yaşam
Kentsel derelerin kurutulmasının ya da betonlaştırılmasının etkilerinden biri de hava ve su kalitesinde kendini gösterir. Derelerin kanalizasyon sisteminin parçası olarak görülmesi nedeniyle atık sular doğrudan derelere akıtıldıkça temiz su kaynakları kirlenir. Bu da dünya genelinde şiddetle yaşanılan su kıtlığının artmasına neden olur. Ayrıca derelerin kirletilmesi bölgesel olarak kötü koku ve sağlığı tehdit eden ortamları da oluşturur.
Derelerin kurutulması ve yakın çevrelerinin betonlaştırılması aynı zamanda şehirlerin nefes alamaması anlamına da gelir. Doğal yatakların ortadan kalkması ya da erişilmez olması nedeniyle temiz ve taze hava şehre nüfuz edemez, havanın kendini yenilemesi için uygun ortam sağlanamaz. Bu da hem insan sağlığını hem de biyolojik yaşamı doğrudan tehdit eder.
Biyolojik yaşamı tehdit eden durumlardan biri de dere yataklarının kurutulması ya da betonlaştırılması nedeniyle yaşam alanı olma özelliğini kaybetmesidir. Dere yataklarının zeminlerinin betonlaşması ile balıkların yumurtlaması için gerekli alanlar ortadan kalkar, baz türler yaşam alanı bulamadığı için yok olur. Ayrıca dere yataklarında diğer canlıların ve göçmen kuşların yaşama ve konaklama alanları da olan dere yatakları bu özelliklerini yitirdiklerinde ekolojik yaşamın tehlikeye atılması sonucu ile karşılaşılır.
Yapılması gereken ise kentsel su yollarının restore edilmesi ve derelerin canlandırılması için çeşitli uygulamaların hayata geçirilmesidir. Dere yataklarının doğal akışa uygun olarak korunması ve beton etkisinden uzak tutulması ile yağış nedeniyle taşkın oluşmasının önüne geçilebilir. Yağış suyunun toprak ile temas etmesi sayesinde yeraltına sızması sağlanırken doğal akış yönünün korunması sayesinde de temiz su kaynaklarını beslemeye devam etmesi mümkün olur.
Ayrıca buharlaşma ile kentsel ısı adaları oluşmasının önüne geçilebilirken dere yataklarının etrafında daha ılıman hava koşulları oluşmasına katkı sağlanabilir. Dere yataklarının ve civarlarındaki yeşil alanların korunması ile doğal yaşamın korunması, kentsel ekolojik zenginliğin canlandırılması sağlanabilir.
Kısacası iklim krizinin etkileri arasında yer alan aşırı yağışlar, taşkınlar, kuraklık, temiz su kaynaklarının azalması, kentsel ekolojik zenginliğin yok olması gibi sonuçlara karşı kentsel su yollarını canlandırarak önemli bir destek almak mümkün. Hem kısa hem de uzun vadede görülebilecek bu olumlu etkiler için ise hızla ve kararlı biçimde harekete geçmek, projeler üretmek gerekiyor.