Paylaşım Ekonomisinin Yükselişi Yapı Sektörünü Nasıl Etkileyecek?
Çağımızda en değerli kavramların başında verimlilik geliyor. İş hayatında, günlük aktivitelerde, yatırımlarda, kişisel gelişimde, hatta eğlenceye ayrılmış zamanlarda bile verimlilik elde edilmeye çalışılıyor. Durum böyle olunca bu anlayışın kurumsallaşıp ekonomik sistemde kendine yer bulması da kaçınılmazdı. Öyle de oldu. Verimliliği farklı şekillerde gözlemlediğimiz şu günlerin bir diğer popüler kavramı ise paylaşım ekonomisi.
Aslında geleneksel tasarruf ve değerlendirme anlayışının modern hayata uyarlanmış hali olarak kabul edebiliriz paylaşım ekonomisini. Çünkü en basit tanımıyla paylaşım ekonomisi; sahibinin o an ihtiyaç duymadığı ya da bir süre ihtiyaç duymayacağı ürün, cihaz ya da hizmetin, ihtiyaç duyan kişi ya da kurumlara profesyonel yaklaşımla devredilmesidir. Geleneksel yöntemlerde ihtiyaç duyulmayan ürün ya da hizmetler, tekrar ihtiyaç duyulana kadar herhangi bir karşılık beklemeden yakın çevreye ödünç verilir. Paylaşım ekonomisinde ise bu devir karşılığında belli bir ücret alınır.
Gün içinde uzun saatler boyunca evin ya da ofisin önünde park halinde olan arabanızın sizin kullanmadığınız saatlerde diğer kullanıcılara kiraya verilmesi buna örnek olarak verilebilir. Ya da siz arabanızla gün içinde müsait olduğunuz saatlerde diğer insanları istedikleri yere taşıyabilir, evinizdeki boş odaları diğer kişilere kiraya verebilirsiniz. Kısacası ihtiyaç duymadığınız ürün ya da hizmetlerinizi ihtiyaç duyan kişilere yönlendirerek yeni bir ekonomi oluşturabilirsiniz. Bu anlattıklarımın profesyonel karşılığı da bildiğiniz gibi Uber ve Airbnb gibi uluslararası uygulamalar.
Kullanıcı gözünden bakılırsa daha düşük maliyetle istenilen ürün ya da hizmete ulaşılabilmesi nedeniyle oldukça faydalı bir yaklaşım olan paylaşım ekonomisi, hiç kuşkusuz yapı sektöründe de etkilerini gösterecek. Peki, ama nasıl?
Biraz geniş çerçeveden bakarsak paylaşımlı ofisleri paylaşım ekonomisinin bir yansıması olarak kabul edebilir miyiz? Bence bu mümkün. Üstelik Covid-19 pandemisiyle birlikte uzun süre ofislerden uzak kalınca uzaktan çalışmanın ya da hibrit çalışma düzeninin de değerlendirilebilir olduğunu anladık. Bu da son yıllarda değeri artan paylaşımlı çalışma alanlarını daha da cazip kılmaya başladı. Uluslararası şirketler bile hibrit çalışma düzenine geçip merkez ofisleri küçültme kararı aldı. Bu da haliyle yapı sektöründe bazı değişimleri beraberinde getirecektir. Yakın döneme kadar şirketlerin en önemli değerlerinden biri ofisleriydi ve inşaat anlayışı bile buna hizmet etme misyonuna sahipti. Ancak artık büyük ve tek parça ofisler inşa etmek yerine çok fazla kullanıcının dönem dönem kullanabileceği parçalı çalışma alanlarına ihtiyaç duyulacak. Muhtemelen yeni dönemde buna uygun çok sayıda projeyle karşılaşacağız.
Paylaşım ekonomisinin yapı sektöründeki bir diğer yansımasını da otopark alanlarında görmek mümkün. Mesela İstanbul'da büyük iş merkezlerinin, rezidansların, plazaların otoparklarının bir kısmının son zamanlarda İspark’a ayrılmaya başlandığını fark etmişsinizdir. Bunun sebebi, bu bölgelerdeki çalışanları paylaşımlı araç kullanımına teşvik etmek. Böylece günlük ya da saatlik araç kiralayanlar, araçlarını bu alanlara ücretsiz olarak park ederek hayatlarına devam edecek ve ihtiyaç duyduklarında tekrar bu alanlardaki araçları kısa süreliğine kiralayabilecek. Bunun yapı sektörü için anlamı ise özellikle park sıkıntısı yaşanan merkezi bölgelerde inşa edilecek yeni yapılarda daha geniş otoparklara yer verilmesi şeklinde olacak gibi görünüyor. Yani paylaşımlı araç kullanmak yaygınlaştıkça akışın yoğun olduğu merkezi bölgelerde daha çok park alanına ihtiyaç duyulacak ve yeni yapılar da bu ihtiyacı karşılamaya yönelik olacak.
Paylaşım ekonomisinin yapı sektöründeki etkilerine son bir örnek daha verebiliriz. Özellikle üretim sektöründe en zahmetli ve maliyetli aşamalardan biri hiç kuşku yok ki depolamadır. Bir örneğini İtalya’da gördüğümüz yeni bilgi paylaşım sistemi ise şirketler arasında depo envanteri, ekipman ve bilgi paylaşılmasını sağlıyor. Bunun da iki anlamı var: İlki fiziksel depo olarak diğer depolardaki boş alanları dönemsel olarak kiralayıp kullanabilmek. Bu da tek parçalı alanlar yerine gerektiğinde daha çok parçaya bölünebilen depoların inşa edilmesi gerektiği anlamına geliyor. Diğer anlamı ise bir tür sanal depo olması. Yani firmalar depolarındaki envanter bilgisini diğer firmalarla paylaştığı için kullanılmayan stokların kolayca elden çıkarılabilmesini sağlayacak. Özellikle yapı sektöründe malzeme ihtiyacının çok hızlı karşılanması gerektiği düşünülürse bu sistemin faydası çok daha iyi anlaşılacaktır.
Kısacası çağın ruhu olan verimliliğin bir yansıması olan paylaşım ekonomisi, hayatın her alanında olduğu gibi yapı sektöründe de etkilerini göstermeye başladı. Zaman geçtikçe de bu anlayışa uygun daha çok proje göreceğiz.
Aslında geleneksel tasarruf ve değerlendirme anlayışının modern hayata uyarlanmış hali olarak kabul edebiliriz paylaşım ekonomisini. Çünkü en basit tanımıyla paylaşım ekonomisi; sahibinin o an ihtiyaç duymadığı ya da bir süre ihtiyaç duymayacağı ürün, cihaz ya da hizmetin, ihtiyaç duyan kişi ya da kurumlara profesyonel yaklaşımla devredilmesidir. Geleneksel yöntemlerde ihtiyaç duyulmayan ürün ya da hizmetler, tekrar ihtiyaç duyulana kadar herhangi bir karşılık beklemeden yakın çevreye ödünç verilir. Paylaşım ekonomisinde ise bu devir karşılığında belli bir ücret alınır.
Gün içinde uzun saatler boyunca evin ya da ofisin önünde park halinde olan arabanızın sizin kullanmadığınız saatlerde diğer kullanıcılara kiraya verilmesi buna örnek olarak verilebilir. Ya da siz arabanızla gün içinde müsait olduğunuz saatlerde diğer insanları istedikleri yere taşıyabilir, evinizdeki boş odaları diğer kişilere kiraya verebilirsiniz. Kısacası ihtiyaç duymadığınız ürün ya da hizmetlerinizi ihtiyaç duyan kişilere yönlendirerek yeni bir ekonomi oluşturabilirsiniz. Bu anlattıklarımın profesyonel karşılığı da bildiğiniz gibi Uber ve Airbnb gibi uluslararası uygulamalar.
Kullanıcı gözünden bakılırsa daha düşük maliyetle istenilen ürün ya da hizmete ulaşılabilmesi nedeniyle oldukça faydalı bir yaklaşım olan paylaşım ekonomisi, hiç kuşkusuz yapı sektöründe de etkilerini gösterecek. Peki, ama nasıl?
Biraz geniş çerçeveden bakarsak paylaşımlı ofisleri paylaşım ekonomisinin bir yansıması olarak kabul edebilir miyiz? Bence bu mümkün. Üstelik Covid-19 pandemisiyle birlikte uzun süre ofislerden uzak kalınca uzaktan çalışmanın ya da hibrit çalışma düzeninin de değerlendirilebilir olduğunu anladık. Bu da son yıllarda değeri artan paylaşımlı çalışma alanlarını daha da cazip kılmaya başladı. Uluslararası şirketler bile hibrit çalışma düzenine geçip merkez ofisleri küçültme kararı aldı. Bu da haliyle yapı sektöründe bazı değişimleri beraberinde getirecektir. Yakın döneme kadar şirketlerin en önemli değerlerinden biri ofisleriydi ve inşaat anlayışı bile buna hizmet etme misyonuna sahipti. Ancak artık büyük ve tek parça ofisler inşa etmek yerine çok fazla kullanıcının dönem dönem kullanabileceği parçalı çalışma alanlarına ihtiyaç duyulacak. Muhtemelen yeni dönemde buna uygun çok sayıda projeyle karşılaşacağız.
Paylaşım ekonomisinin yapı sektöründeki bir diğer yansımasını da otopark alanlarında görmek mümkün. Mesela İstanbul'da büyük iş merkezlerinin, rezidansların, plazaların otoparklarının bir kısmının son zamanlarda İspark’a ayrılmaya başlandığını fark etmişsinizdir. Bunun sebebi, bu bölgelerdeki çalışanları paylaşımlı araç kullanımına teşvik etmek. Böylece günlük ya da saatlik araç kiralayanlar, araçlarını bu alanlara ücretsiz olarak park ederek hayatlarına devam edecek ve ihtiyaç duyduklarında tekrar bu alanlardaki araçları kısa süreliğine kiralayabilecek. Bunun yapı sektörü için anlamı ise özellikle park sıkıntısı yaşanan merkezi bölgelerde inşa edilecek yeni yapılarda daha geniş otoparklara yer verilmesi şeklinde olacak gibi görünüyor. Yani paylaşımlı araç kullanmak yaygınlaştıkça akışın yoğun olduğu merkezi bölgelerde daha çok park alanına ihtiyaç duyulacak ve yeni yapılar da bu ihtiyacı karşılamaya yönelik olacak.
Paylaşım ekonomisinin yapı sektöründeki etkilerine son bir örnek daha verebiliriz. Özellikle üretim sektöründe en zahmetli ve maliyetli aşamalardan biri hiç kuşku yok ki depolamadır. Bir örneğini İtalya’da gördüğümüz yeni bilgi paylaşım sistemi ise şirketler arasında depo envanteri, ekipman ve bilgi paylaşılmasını sağlıyor. Bunun da iki anlamı var: İlki fiziksel depo olarak diğer depolardaki boş alanları dönemsel olarak kiralayıp kullanabilmek. Bu da tek parçalı alanlar yerine gerektiğinde daha çok parçaya bölünebilen depoların inşa edilmesi gerektiği anlamına geliyor. Diğer anlamı ise bir tür sanal depo olması. Yani firmalar depolarındaki envanter bilgisini diğer firmalarla paylaştığı için kullanılmayan stokların kolayca elden çıkarılabilmesini sağlayacak. Özellikle yapı sektöründe malzeme ihtiyacının çok hızlı karşılanması gerektiği düşünülürse bu sistemin faydası çok daha iyi anlaşılacaktır.
Kısacası çağın ruhu olan verimliliğin bir yansıması olan paylaşım ekonomisi, hayatın her alanında olduğu gibi yapı sektöründe de etkilerini göstermeye başladı. Zaman geçtikçe de bu anlayışa uygun daha çok proje göreceğiz.