Doğadan Faydalanmanın Doğal Olmayan Yolları
Dünya nüfusu arttıkça ve şehirler büyüdükçe doğanın ve doğal olanın değeri daha da artıyor. Bilinçli nesiller yetiştikçe de doğal beslenme, taze gıda ürünlerine ulaşma gibi anlayışlar yaygınlaşıyor. Bunun ilgi çekici örneklerini de görmeye başladık. Dünyanın farklı ülkelerindeki uygulamalarla doğaya, doğadan uzakta olsak bile kolayca ulaşabiliyoruz artık. Mesela Hollanda’dan bir örnek verebiliriz.
Albert Heijn isimli bir market zinciri, ilginç bir uygulamayı hayata geçirmiş. Mağazaların içinde ot bahçeleri oluşturan şirket, müşterilerinin ihtiyaç duydukları otlara en taze şekilde ulaşmasını sağlıyor. Bir bahçe konsepti geliştiren zincir markette müşteriler, istedikleri otları ihtiyaç duydukları kadar toplayabiliyor. Bu hem insanın toprakla temas etmesini sağıyor hem de birçok farklı yemekte kullanılabilen otların en taze şekilde elde edilmesine imkan tanıyor. Tabii henüz olgunlaşmamış otlar müşteriye sunulmuyor. Yani sadece toplanabilecek kadar olgunlaşan otlar, müşterilere sunuluyor. Ham otlar ise müşteri erişimine açık değil. Müşteriler otları topladıktan sonra da kirli ellerle alışverişe devam etmek zorunda kalmıyor tabii ki. Ot toplayan müşteriler için ellerin yıkanabileceği lavabo da mevcut.
Peki, marketin bu uygulaması bize ne anlatıyor? Doğaya olan bağlılığımız ve doğaya olan özlemimiz her zaman en üst seviyede olduğu için marketin bu uygulaması hem talebi artırıyor hem de müşteri memnuniyeti sağlıyor. Kısacası bence çok ilgi çekici bir girişimcilik uygulaması.
Doğadan “doğal olmayan yollarla” faydalanmanın bir diğer örneği de Avustralya’dan verilebilir. Sürdürülebilir tarım için teknolojiden faydalanan bir çiftlik, domates yetiştirmek için deniz suyundan faydalanıyor. Bunu nasıl mı yapıyor? Tabii ki deniz suyunu arıtarak. Bunun için de bir su arıtma tesisi kurmuş. Ancak bu tesis, klasik tesislerden farklı olarak güneş enerjisini kullanıyor. Güney Avustralya’daki çöl bölgesinde geniş bir arazi üzerine yerleştirilen 23 bin adet ayna, güneş ışınlarından enerji elde edilmesini sağlıyor. Bu enerji de borularda taşınan deniz suyunu arıtmakta kullanılıyor. Güneş ışınlarından elde edilen enerji ile çalışan arıtma cihazları, deniz suyundaki tuzu ayrıştırıyor ve elde edilen suya, tarım için faydalı maddeler ekliyor. Böylece bölgede tonlarca domates üretilebiliyor.
Tabii kış döneminde zaman zaman elektrik enerjisinden de faydalanılıyor, ancak bu düşük bir oranda ve uygulamanın geneline bakarsak enerji tüketiminin yüksek olduğu diğer sektörler için de uygulanabilir nitelikte. Güneşin etkisinin değerlendirilebilir ölçekte olduğu bölgelerde aynalar vasıtasıyla ışınlardan enerji elde edilebilir ve bu enerji de tesislerin çalışmasında kullanılabilir. Zaten görünen o ki insanlığın dünyadaki var oluş süresini uzatmak için doğadan faydalanmaktan başka şansı da yok.
Albert Heijn isimli bir market zinciri, ilginç bir uygulamayı hayata geçirmiş. Mağazaların içinde ot bahçeleri oluşturan şirket, müşterilerinin ihtiyaç duydukları otlara en taze şekilde ulaşmasını sağlıyor. Bir bahçe konsepti geliştiren zincir markette müşteriler, istedikleri otları ihtiyaç duydukları kadar toplayabiliyor. Bu hem insanın toprakla temas etmesini sağıyor hem de birçok farklı yemekte kullanılabilen otların en taze şekilde elde edilmesine imkan tanıyor. Tabii henüz olgunlaşmamış otlar müşteriye sunulmuyor. Yani sadece toplanabilecek kadar olgunlaşan otlar, müşterilere sunuluyor. Ham otlar ise müşteri erişimine açık değil. Müşteriler otları topladıktan sonra da kirli ellerle alışverişe devam etmek zorunda kalmıyor tabii ki. Ot toplayan müşteriler için ellerin yıkanabileceği lavabo da mevcut.
Peki, marketin bu uygulaması bize ne anlatıyor? Doğaya olan bağlılığımız ve doğaya olan özlemimiz her zaman en üst seviyede olduğu için marketin bu uygulaması hem talebi artırıyor hem de müşteri memnuniyeti sağlıyor. Kısacası bence çok ilgi çekici bir girişimcilik uygulaması.
Doğadan “doğal olmayan yollarla” faydalanmanın bir diğer örneği de Avustralya’dan verilebilir. Sürdürülebilir tarım için teknolojiden faydalanan bir çiftlik, domates yetiştirmek için deniz suyundan faydalanıyor. Bunu nasıl mı yapıyor? Tabii ki deniz suyunu arıtarak. Bunun için de bir su arıtma tesisi kurmuş. Ancak bu tesis, klasik tesislerden farklı olarak güneş enerjisini kullanıyor. Güney Avustralya’daki çöl bölgesinde geniş bir arazi üzerine yerleştirilen 23 bin adet ayna, güneş ışınlarından enerji elde edilmesini sağlıyor. Bu enerji de borularda taşınan deniz suyunu arıtmakta kullanılıyor. Güneş ışınlarından elde edilen enerji ile çalışan arıtma cihazları, deniz suyundaki tuzu ayrıştırıyor ve elde edilen suya, tarım için faydalı maddeler ekliyor. Böylece bölgede tonlarca domates üretilebiliyor.
Tabii kış döneminde zaman zaman elektrik enerjisinden de faydalanılıyor, ancak bu düşük bir oranda ve uygulamanın geneline bakarsak enerji tüketiminin yüksek olduğu diğer sektörler için de uygulanabilir nitelikte. Güneşin etkisinin değerlendirilebilir ölçekte olduğu bölgelerde aynalar vasıtasıyla ışınlardan enerji elde edilebilir ve bu enerji de tesislerin çalışmasında kullanılabilir. Zaten görünen o ki insanlığın dünyadaki var oluş süresini uzatmak için doğadan faydalanmaktan başka şansı da yok.