Kişisel Blog

Biyo-tabanlı İnşaat ile Net Sıfır Karbon Hedefine Bir Adım Daha Yaklaşabiliriz

Biyo-tabanlı İnşaat ile Net Sıfır Karbon Hedefine Bir Adım Daha Yaklaşabiliriz
Bunlardan biri de küresel iklim krizine olan katkıları. Çünkü inşaat sektörü ve yapılar, toplam karbon emisyonunun yaklaşık %40’ından tek başına sorumlu. Bu olumsuz etkiyi azaltmak için de farklı yollar denemek, yeni çözümleri hayata geçirmek gerekiyor. Biyo-tabanlı inşaat malzemeleri ve anlayışı da bu çözümlerden biri olabilir.
 
Biyo-bazlı yapı malzemeleri, en sade tanımla doğal yollarla elde edilebilen bitkisel ve hayvansal maddelerden üretilen yapı malzemeleridir. Hayvansal ürünler, mantarlar, bitkiler, bakteriler ve en önemlisi de ağaçlar, biyo-tabanlı yapı malzemelerinin temelini oluşturur. Yani bir ürünün biyo-tabanlı malzeme kabul edilebilmesi için canlı doğadan elde edilen bir ham maddeden üretilebilmesi gerekir. Üstelik sonrasında yeni biyo-bazlı malzeme üretiminde ham madde olarak kullanılabilmesi önemlidir.
 
Aslında biraz insanlık tarihini düşününce yapılar ve çevre inşasında çok uzak olmayan bir döneme kadar her zaman doğal malzemelerin kullanıldığı hatırlanabilir. Sanayi Devrimi ve getirdiği yeniliklere kadar yapılarda doğal malzemeler kullanılır, tüm ihtiyaç doğadan karşılanırdı. Modern çimento ve çelik yerine doğadan elde edilen ham maddelerle inşa edilen bu yapıların da -aşırı tüketim sorunu yoksa- doğaya herhangi bir zararının olduğunu söylemek güç.
 

Doğadan Destek Almak Neden Bu Kadar Önemli?

 
Biyo-bazlı malzemelerin neden önemli olduğunu açmakta fayda var. Biyo-tabanlı inşaat malzemelerinin temelini oluşturan ahşap, modern yapı malzemelerinin çoğunun aksine karbon depolama özelliğine sahiptir. Kereste, çelikten 3 kat ve betondan 5 kat daha düşük karbon içeriğine sahip olduğu gibi karbonu ayrıştırıp emme ve depolama özelliği de sunar. Böylece kullanım ömrü boyunca içine hapsederek net sıfır karbon hedefine ciddi katkılar sağlar. Temel yapı malzemesi olarak kullanım ömürlerini tamamladıklarında da başka bir ürünün yapımında kullanılabilirler ve bu kullanımda da karbon depolamaya devam ederler.
 
Ayrıca bu biyo-malzemeler, doğal yalıtım özellikleri sayesinde enerji verimliliğine de önemli katkılar sunarlar. Nefes alan yapıları sayesinde iç mekan hava kalitesini de desteklerler. Üstelik aşırı tüketime dikkat edildiği sürece yenilenebilir kaynaklardan oldukları için sürdürülebilir mimarinin de temelini oluştururlar. Yakın zamanda tanıtımı yapılan ve 2027 yılında tamamlanacağı duyurulan Stockholm Wood City  projesinde de görüldüğü gibi yerel kaynaklarla yepyeni bir yaşam alanı inşa etmek, modern çağda da mümkün.
 
Tabii biyo-tabanlı malzemeler yalnızca kereste ile sınırlı değil. Kereste dışında kenevir, saman, mantar, kil, toprak, reçine ve kabuklu deniz ürünleri de bu malzemeler arasındadır. Ahşap malzemelerin çerçevelenmesi ve yalıtımın kuvvetlendirilmesi için kenevir kullanılabilir; sıkıştırılmış toprak, kerpiç, çamur, dal, kil, çakıl gibi ürünlerle dayanıklı ve konforlu bir yapı inşa edilebilir. Aynı şekilde saman da geçmişte olduğu gibi bugün de sıkıştırılarak yapı inşasında kullanılabilir, doğal reçine de yeşil epoksi olarak yapılarda değerlendirilebilir.
 
Kısacası insanlığın ve geleceğin küresel iklim krizinin etkilerini hafifletmek ve mümkünse ortadan kaldırmak için doğaya dönmesi şart. Ve ne kadar şanslıyız ki doğa, aslında ihtiyaç duyduğumuz tüm malzemeleri karşılıksız olarak bize sunuyor.
 
Girişimcilik
Şehircilik ve Çevre
İnovasyon